İslam Akidesi
  KURTARICI BEKLENTİSİ
 

KURTARICI  BEKLENTİSİ
2006-06-29
 
KURTARICI  BEKLENTİSİ
 
            Müslümanlar arasında, Peygamberimizin vefatından sonra düştükleri siyasi ve itikadi ihtilaflar nedeniyle çıkan çatışmalarda çok acı olaylar yaşanmıştır. Özellikle Peygamber torunlarının, Hz. Ali’nin, Ehli Beyt’in katledilmesiyle onlara karşı duyulan sevgi ve onların çektikleri acılar nedeniyle insanların gönlünde daha derin yaralar açması nedeniyle gelmesi beklenilen mehdi’nin bu acıların intikamını alacağı ve insanları hidayete sevk edeceği düşünüldü. Bununla birlikte aşırı yüceltilen imamların aslında ölmedikleri ve bir gün dönecekleri inancı özellikle Şii’ler arasında yayıldı.
         Mesih ve Mehdi hakkında rivayet edilen senetleri farklı onlarca hadis bulunmaktadır. Bu hadisi şeriflerin sıhhati hakkında da çeşitli ihtilaflar olduğu malumdur. Birkaç örnek verelim;
İsa (a s)’ın kıyametten önce tekrar dünyaya geleceğini bildiren hadisler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir:  “Ruhum elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem’in oğlu İsa, adil bir hakem olarak aranıza inecek, haç’ı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, İslam’dan başka şeyi kabul etmeyecektir. Mal o kadar çok olacak ki, kimse dönüp de bakmayacaktır. Fakat bir secde, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olacaktır.” [1] 
         Kays b. Cabir'den, o da babasından, o da dedesinden rivayet ettiğine göre;
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Benden sonra halifeler (devri) olacaktır. Halifelerden sonra emirler olacak, emirlerden sonra zalim hükümdarlar olacaktır. Sonra benim Ehl-i Beyt'imden Mehdi çıkacaktır. O, daha önce zulümle doldurulan dünyayı adaletle dolduracaktır."[2]      
Hafız Ebu Nuaym'ın, Hz. Huzeyfe'den rivayetine göre, Resulullah şöyle buyurmuştur:
"Mehdi, benim evladımdan bir adamdır. Parlak yıldız gibidir. Rengi, Arap renginde ve cismi İsrail gibidir. Daha önce zulüm ile doldurulan dünyayı, adaletle dolduracaktır. Onun hilafeti zamanında gökyüzü halkı ondan razı olacaktır. Havada uçacaktır. (Dünyada) yirmi sene kalacaktır."[3] 
Peygamberimizin şu hadisi yine bu konuyla ilgilidir;
"Mehdi, alını açık, burnu kırmızıdır. Yeryüzü daha önce zulüm ve haksızlıkla dolu olduğu gibi mehdi tarafından adalet ve doğrulukla doldurulacaktır. 7 yıl hükümdarlık yapacaktır."[4]
Ebu Amr Osman b. Said El-Makarri sünen'inde İstanbul'un fethi ile ilgili olarak Kabu'l Ahbar'dan rivayetine göre:
Müslümanlar Mehdi'nin çevresinde toplanacaklar. Sabah namazı vakti, abdest alması için ona su getirecekler... Sonra Mehdi, sancağını alıp suya daldıracak ve askerlerine şöyle seslenecektir: "Ey insanlar! (buradan) geçiniz. Çünkü, Allah (c.c.) İsrail oğulları için denizi ikiye ayırdığı gibi sizin için de denizi yarmıştır." [5]
Hz. Huzeyfe'nin anlattığına göre, Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"O (Mehdi) benim neslimden bir adamdır. Yüzü, sanki ışıldayan bir yıldız gibi parlaktır. Sağ yanağında siyah bir ben vardır. Kırk yaşlarındadır... Onun ortaya çıkışına, gök halkı, yer halkı, kuşlar, vahşi hayvanlar ve balıklar sevinecekler. Onun zamanında bütün sular tatlılaşacak, nehirler uzayacak, yeryüzü bitkilerini artıracak ve (içindeki) hazinelerini dışa çıkaracaktır." [6]
Muhammed b. Ali (r.a.)dan şöyle rivayet olunmuştur:
"Doğu tarafından üç gün yahut yedi gün bir ateş gördüğünüz vakit Allah(c.c.)'ın dilemesi ile Hz. Muhammed (s.a.v.)'nin kurtarıcı soyunun (Mehdi'nin) kıymetini biliniz."[7]
Ebu Bekir El-Askar'ın Hz. Ali'den rivayetine göre;
Mehdi, bütün beldelerde insanlar arasında adaletle hükmetmek üzere gönderilmiştir. Onun zamanında kurt ile kuzu aynı yerde otlayacaklar. Çocuklar yılanlarla ve akreplerle oynayacaklar fakat onlar kimseye bir zarar vermeyecekler. Şer gidecek, hayır ise kalacaktır. İnsan, bir ölçek tohum ekecek ve yerden yedi yüz katı mahsul alacaktır...
Yine O'nun zamanın da faiz, zina ve şarap içilmesi yasaklanıp yok edilecektir. İnsanlar dine ve ibadete yönelecekler, cemaatle namaza önem verilecek. Ağaçlar meyve yüklü olacak. Bereketler artacak. Kötülükler yok edilecek ve hayırlar kalacaktır. Dünya da Ehl-i Beyt'e buğz eden hiçbir kimse kalmayacaktır.[8]  Ebu Amr Ed-Dari'nin "Sünen"inde Hz. Huzeyfe (r.a.)’den rivayetine göre;
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Meryem oğlu İsa sanki saçından su damlar gibi bir halde (Dünya'ya) inecektir. Mehdi: Öne geçte insanlara namaz kıldır, diyecek. Hz. İsa da: Namaz ancak senin için ikame olundu, diyecek ve benim neslimden bir kişinin arkasında namaz kılacaktır." [9]
Ebu Hureyre (r.a.) den rivayete göre;
Resullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ehli Beytimden bir adam (dünyaya) sahip oluncaya kadar kıyamet kopmaz. O, İstanbul'u ve Cebel'i fethedecektir" [10]
Bütün bu hadislerin değerlendirilmesinde hadisçiler tarafından mütevatir, sahih, hasen ve zayıf olduğu söylenilen hadisler bulunmakta bazı hadisçiler tarafından da bu hadislerin uydurma olduğu bildirilmektedir. Bu hadis kriterlerinin değerlendirilmesi bir tarafa Mesih hakkında Kur’an ayetlerinin anlaşılmasında çeşitli ihtilaflar çıkmıştır.
Örneğin:
اِذْ قَالَ اللّهُ يَا عيسى اِنّى مُتَوَفّيكَ وَرَافِعُكَ اِلَىَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذينَ كَفَرُوا اِلى يَوْمِ الْقِيمَةِ ثُمَّ اِلَىَّ مَرْجِعُكُمْ فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فيمَا كُنْتُمْ فيهِ تَخْتَلِفُونَ
“ Allah Teâlâ buyurmuştu ki: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kafirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”[11]
مَا قُلْتُ لَهُمْ اِلَّا مَا اَمَرْتَنى بِه اَنِ اعْبُدُوا اللّهَ رَبّى وَرَبَّكُمْ وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَهيدًا مَا دُمْتُ فيهِمْ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنى كُنْتَ اَنْتَ الرَّقيبَ عَلَيْهِمْ وَاَنْتَ عَلى كُلِّ شَىْءٍ شَهيدٌ
“ (İsa der ki:) Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim. Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kuluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin.”[12]
Kur’an-ı Kerim’e göre İsa (a.s.) canlı değildir, Allah onun canını almıştır diyenler bu ayetlerde Hz. İsa’nın vefat ( teveffa) ettiği açıkça vurgulanmıştır demektedirler.
Teveffa ( توفىَ ) kelimesi “canın alınması” anlamına gelir. Ancak bu kelime her zaman canın alınması ölüm manasında kullanılmamıştır.
Bazı alimler bu kelimeyi şu şekilde izah etmişlerdir: “Vefat’ın kökü vefâ (وفى)dır. Vefâ Arapça’da bir şeyin tamamına ulaşma anlamınadır. Vefat ettirmek yani teveffi = (توفي); işini tamamlatmaktır. Ölüm veya uyku sırasında ruhun yapacağı bir iş kalmadığı için Allah onu bedenden çekip alır.” [13]
"Teveffi" kelimesi, "vefa" masdarından alınmış olarak esas lügatta "ıstıfa" gibi tamamen kabzedip almaktır. Fakat ruh sahiplerine ve bilhassa insanla ilgili olduğu zaman vefat ettirmek, yani eceline yetiştirip ruhunu almak mânâsında açık ve meşhurdur. Buna göre bir delil bulunmadıkça, başka bir mânâ ile tevili caiz değildir.” [14]
"teveffi" bir şeyi eksiksiz ve tam olarak almak demektir. Öldürmek anlamında daha sonra kullanılmıştır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Allah ölümleri vaktinde ruhları alandır (yeteveffâ)." (Zümer, 39/42). Buna göre bu buyrukta geçen "müteveffîke", seni kabz edecek olan demektir. "Seni kendime yükselti­rim." Dünyadan ölümsüz olarak kaldırırım. Hz. İsa eğer semaya kaldırıldığın­da diri ise ayet-i kerimede takdim ve telıir var demektir. Bunun da takdiri şöy­le olur: Ben seni kendime yükseltirim ve öldürürüm. Atıf harfi olan vav tertibe delâlet etmez. Bunun, "Ben seni vefat ettiririm. Yani seni kabz edip bana doğru yükseltirim. Yani benim ikramıma doğru yükseltirim" anlamında olduğu da söylenmiştir.” [15]
Kur’an’da bu kelime bir çok yerde geçer. Bu  kelimenin geçtiği ayetlerden bazıları şunlardır:
اِنَّ الَّذينَ تَوَفّيهُمُ الْمَلئِكَةُ ظَالِمي اَنْفُسِهِمْ
“Kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken melekler….” Nisa 4/97
اِذَا جَاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ
         “…. Sizden birine ölüm geldiği zaman elçilerimiz onun canını hiç vakit geçirmeden alırlar.” En’am 6/ 61
فَكَيْفَ اِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْ
“Melekler canlarını alırken nasıl da (pişmanlık içinde) yüzlerine ve sırtlarına vururlar?” Muhammed 47/27
وَاللّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفّيكُمْ
“Ve sizi Allah yarattı, sonra da yaşamınıza son verir….” Nahl 16/70
اَلَّذينَ تَتَوَفّيهُمُ الْمَلئِكَةُ ظَالِمى اَنْفُسِهِمْ فَاَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِنْ سُوءٍ بَلى اِنَّ اللّهَ عَليمٌ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
“Onlar ki, nefislerine zulmedip dururlarken melekler canlarını alır.”  Nahl 16/28
 
Ancak bazı alimler de: teveffâ kelimesinin yukardaki ayette mecazi olarak kullanıldığını dolayısıyla Hz. İsa’nın ölmediğini ifade etmektedirler.[16]
Ayrıca aşağıdaki ayette de öldürmediler diye ifade edilen kelime ( توفىَ ) değil ( قَتَلُوهُ ) kelimesidir.
وَقَوْلِهِمْ اِنَّا قَتَلْنَا الْمَسيحَ عيسَىابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلكِنْ شُبِّهَ لَهُمْ وَاِنَّ الَّذينَ اخْتَلَفُوا فيهِ لَفى شَكٍّ مِنْهُ مَالَهُمْ بِه مِنْ عِلْمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقينًا (157) بَلْ رَفَعَهُ اللّهُ اِلَيْهِ وَكَانَ اللّهُ عَزيزًا حَكيمًا (158)
“Ve Allah elçisi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük demeleri yüzünden ... Halbuki onlar onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir bilgileri yoktur, ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah onu kendi katına yükseltmiştir. Allah (c.c.) büyük izzet ve hüküm sahibidir.”[17]   
Bu ayete göre Hz. İsa’nın ölmediği Allah (c.c.)’ın onu katına yükselttiğini ve hadisi şeriflere göre kıyamete yakın bir zamanda yer yüzüne tekrar ineceği şeklinde iman edildi. Ancak ilk iki ayetten Hz. İsa (a.s.)’ın vefat ettiği onların öldürdük zannettikleri kişinin Hz. İsa (a.s.) olmadığı ve daha sonra Cenab-ı Hak tarafından katına yükseltildiği de anlaşılmakta, tekrar yer yüzüne ineceğine dair bir ayet bulunmamaktadır. 
Ancak bu ayetler hakkında kur’an bize yeter deyip, sünneti bir tarafa bırakanlar Hz. İsa’nın öldüğüne ve dönmeyeceğine inanmakta. Kur’an ayetleriyle hadisleri bütün olarak değerlendirenler ise Hz. İsa’nın ölmediğine ve yer yüzüne tekrar ineceğine iman etmektedirler. En doğrusunu bilen ancak Allah’tır.
Yukarda da geçtiği üzere Mehdi’nin gelmesiyle küfrün yok olacağı bütün dünyada adaletin ve şeriatın hakim olacağı kötülüğün yok olacağı hatta yırtıcı hayvanların bile zararsız hale geleceği, çocukların yılan ve akrep gibi hayvanlarla oynayacağı bildirilmektedir. Ancak gönderilmiş hiçbir peygamber döneminde küfür hiçbir zaman tamamen yok olmamıştır. Hep İman edenler ve inkar edenler olmuştur. Aralarında daima bir mücadele olmuştur. Yırtıcı hayvanlar daima bulunmuş ve şerlerinden insanlar emin olmamıştır. Mehdi bu rivayetlere göre peygamberimizin de önüne geçip tüm dünyada küfrü yok etmekte, tüm dünyaya adaleti hakim kılmakta ve bütün herkes ona tabi olmaktadır. Bu durum Adetullah’a ters bir durumdur. Çünkü Cenab-ı Hak (c.c.) hakkı ayan beyan insanlar için açıklamış olsaydı, kötülük tamamen yok olsaydı dünya bir imtihan yeri olmaktan çıkar imtihanın bir manası olmazdı. Cenab-ı Hak (c.c.) hak ve batılı insanların önüne koymuş, tercih hakkını onlara bırakmıştır. Hakkı tercih edenlerden razı olmuş, batılı tercih edenlerdense razı olmamıştır.
Ayrıca yukarda geçen hadislere göre Mehdi ve ona tabi olanlar savaşarak dünyayı adaletle dolduracaklarına göre demek ki karşılarındakiler onları gördükleri halde inkar etmekte, Mehdinin hakkı savunduğunun apaçık ortada olmadığını gören insanlar onunla mücadeleden geri kalmamaktadır. Yani Müslümanlar bu hususta da şüphesiz imtihandan geçecektir.
 Peygamberimiz dahi hakkı savunduğu halde bütün dünyayı iman ettirememiştir. Ayrıca bununla da mükellef değildir. Hiçbir peygamberde insanları  iman ettirmekle mükellef olmamış, sadece tebliğle görevlendirilmişlerdir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
مَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ وَاللّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
“Peygamberlere düşen sadece tebliğdir”[18]
اِنْ اَنْتَ اِلَّا نَذيرٌ (23) اِنَّا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشيرًا وَنَذيرًا وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا فيهَا نَذيرٌ (24)
“ Sen sadece bir uyarıcısın. Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur.”[19]  
 وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَامَنَ مَنْ فِى الْاَرْضِ كُلُّهُمْ جَميعًا اَفَاَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتّى يَكُونُوا مُؤْمِنينَ
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. Sen, insanlara, inanıncaya kadar baskı mı yapacaksın? ”[20]
Bu durumda Allah (c.c.) hiçbir peygamberine vermediği bir görevi ve yetkiyi Mehdiye mi? vermektedir. Kaldı ki Peygamberimizin soyundan olduğu ve onun şeriatı ile hükmedeceği rivayet edilmektedir.
Mehdi ve Mesih’in ne zaman ve nereye ineceği veya nereden zuhur edeceği hakkında, kaç yıl dünyada kalacakları hakkında birbiriyle çelişen bir çok hadis bulunmaktadır. Peygamber ve sahabeye yalan isnat edilemeyeceğine göre o halde bu çelişkinin nedeni nedir. Örneğin Mehdi’nin dünyada 5 yıl, 7 yıl, 9 yıl, 20 yıl ve 30 yıl kalacağı hakkında çeşitli rivayetler vardır. İsa (a.s.)’ın nereye ineceği hakkında da kimi Şam’a ineceğini, kimide Kufe’ye ineceğini rivayet etmektedir.
Bazı rivayetlerde Mehdi’nin Costantiniyeyi (İstanbul) fethedeceği bildirilmektedir. İstanbul fethedilmiş ama mehdi zuhur etmemiştir. Şayet zuhur ettiyse bundan sonra ortaya çıkmayacaktır. Yada İstanbul gerçekten fethedilmedi, asıl fetih daha sonra gerçekleşecek.  Ayrıca İstanbul şu anda da Müslümanların yaşadığı bir şehir olup,   Constantiniyye ile alakası kalmamıştır.
Son Peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in dünyaya gelişi kıyametin en büyük alametlerindendir. Ondan sonrada 14 asırlık bir zaman geçmiş o’nun vefatından sonra sahabe kıyametin her an kopma endişesini içlerinde taşımışlardır. Ne zaman şiddetli yağmur yağsa, şiddetli gök gürlese kıyametin korkusunu hep hissetmişlerdir.
Mehdi’nin fitne ve fesadın azdığı ve Müslümanların büyük acılarla karşılaştıkları bir zamanda zuhur edeceğine dair rivayetler bulunmaktadır. Ancak peygamberimizden sonra Müslümanlar asırlardır fitnenin her türlüsüne şahit olmuşlardır. Yani hadislere göre zuhuruna dair işaretler gerçekleşmiştir. Hatta bazı işaretler üzerinden yüz yıllar geçmiştir. 
Mehdi ve Mesih ile ilgili hadisler nedeniyle Müslümanlar asırlardır bu kurtarıcıları beklemektedir. Bir gün onların zuhur edeceğini ve zalimlere karşı çıkacağını İslam’ı dünyaya hakim kılacağını düşündüklerinden beklemekten başka bir şey yapmamaktadır. Ancak Kur’an ve peygamberimizin uygulamalarında kurtarıcı beklemeye yönelik bir tavır bulunmamaktadır. Cenab-ı Hak (c.c.)  kullarından mücadele etmelerini, zalimlere boyun eğmemelerini, ancak kendisine kulluk etmelerini, bütün tağutlarla ve sahte ilahlarla Allah’ın dini yer yüzüne hakim oluncaya kadar savaşmalarını istemektedir.
Bu kurtarıcı beklentisi öyle boyutlara varmıştır ki; peygamberimizden sonra yüzlerce Mesih ve yüzlerce Mehdi ortaya çıkmıştır. Her mezhep, her cemaat ve her gurup liderini Mehdi saymıştır. Kimileri gelişi hususunda tarih bile vermiş ama tutturamamış, kimisi yaşadığını ve kendisinin bundan henüz haberinin olmadığını her an zuhur edeceğini iddia ederek hazır kıta Mehdi’yi beklemektedir. Hatta öyleleri olmuştur ki; sanki gelecek olan mehdi nükleer silahlara karşı kılıçla mücadele ederek dünyaya hakim olacakmış gibi kılıçlarını hazırlamışlardır.
 
HIRİSTİYANLAR DA MESİH BEKLENTİSİ
Hıristiyanların kitabı Matta’da şöyle geçer:
         “ İsa ikinci gelişinde görkemli ve büyük kudretle gelecek ve bütün halklar ağlayıp dövünecek.”[21]
 "O zaman İnsanoğlu'nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler."[22]
          Bu inanış Kutsal Kitap'ın temel bir öğretisi olup, Mesih İnanlılarının başlıca ümididir. Bu dönüş aynı zamanda Tanrı'nın başlangıçtan beri hazırlayıp yürürlüğe koyduğu "kurtarma planının" odak noktasıdır. İsa Mesih bu dönüşüyle, bundan iki bin sene önce başlamış olduğu kurtarma işini kesin ve tam bir şekilde evrensel çapta bütünleyip noktalayacaktır. Yine bu şekilde, insanlığın içinde bulunduğu acı duruma tam ve kesin bir çözüm sunacaktır. Mesih'in dönüşünü içermeyen gerçek bir Mesih inancı asla düşünülemez. Aksi durumda bu bitirilmemiş ve çatısı olmayan bir eve benzer. Evet, bu temel bir inanç olup uydurulmuş bir efsane değildir, güvenmemiz ve bağlanmamız gereken Tanrısal bir gerçektir. Çünkü bizzat İsa Mesih açıkça ikinci kez yeryüzüne geleceğini bildirmiştir:
‘O zaman İnsanoğlunun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek. İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.'[23]
Madem ki İsa Mesih'in ölümü, dirilişi vs…ile ilgili birçok bildirileri açık bir şekilde gerçekleşti, dönüşüyle ilgili bu sözleri de mutlaka gerçekleşecektir.
Melekler de Rab İsa Mesih'in ikinci geliş gerçeğini vurgulamışlardır:
"Melekler 'Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?' diye sordular. Sizden göğe alınan bu İsa, göğe gittiğini nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir." ( Elçi.1:11) .
İsa Mesih'in öğrencileri de açıkça aynı gerçeği ilan ettiler: 
"Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Ve oradan Kurtarıcı olan Rab İsa Mesih'i bekliyoruz." (Fil. 3:20).
"Bütün bunlar, Rab İsa ateş alevleri içinde güçlü melekleriyle gökten gelip göründüğü zaman olacak." (2.Sel.1:8 vs.).
“Mesih birçoklarının günahlarını yüklenmek için bir kez kurban edildi. İkinci kez , günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir.'' (İbr. 9:27).
 
HIRİSTİYANLARA GÖRE İSA MESİH'İN İKİNCİ GELİŞİ NASIL OLACAKTIR?
Hıristiyan inancına göre bizzat İsa Mesih bütün insanların kendi dönüşünü göreceğini bildirdi:
"İnsanoğlunun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.'' (Mat. 24:30).
Elçi Yuhanna da Esinleme 1:7'de şöyle der: "İşte, bulutlarla geliyor! Her göz O'nu görecek ve O'nun için dövünecekler.".
Melekler de Mesih'in bu kişisel ve görünür gelişine tanıklık etmişlerdir:
"Sizden göğe alınan bu İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir." (Elçi. 1:11).
İkinci olarak İsa Mesih'in geri gelişi yeryüzümüz üzerine, büyük bir görkemle, melek ve kutsal kişilerin (kilisenin) eşliğinde olacaktır (Mat. 25:31; Esin. 19:11-21). Bu olay dünya tarihimizin en çarpıcı, en görkemli ve en devrimsel olayı olacaktır. Mesih'in yeryüzüne ilk gelişi çok basit ve halim bir şekilde oldu. Ama ikinci gelişi bundan tamamen farklı olacaktır. Mesih, büyük bir ihtişam ve görkemle "Kralların Kralı ve Rablerin Rabbi" olarak gelecektir. Dünyanın kralları, başkanları ve tüm yöneticileri bu defa O'ndan titreyecek, dizlerinde güç kalmayacaktır.
 
HIRİSTİYANLARA GÖRE İSA MESİH'İN İKİNCİ GELİŞİ NE ZAMAN OLACAKTIR ?
Bu soru Hıristiyanlarca da merak edilen bir sorudur. Onlara göre Tanrı özel nedenlerden dolayı Mesih'in bu ikinci gelişinin gün ve saatini insanlara açıklamayı uygun bulmamıştır. Mesih İsa açık bir şekilde bunu bilmek isteyen meraklı öğrencilerine bu gelişin "gün ve saatinin" hiç kimse tarafından bilinemeyeceğini belirtmiştir (Mat. 24:3.36, Elçi. 1:7). Geçmişte ve zamanımızda Advantistler, Yehova Şahitleri, Saf Gerçekçiler, Yeni Apostolikler gibi bir sürü dinsel tarikatlar İsa Mesih'in bu bildirilerini öneme almayıp, Mesih'in gelişi ve dünyanın sonu için birçok tarihler ileri sürmüşlerdir. Ama bunlardan hiçbiri de gerçekleşmemiştir. Bunlar açık bir şekilde gösterir ki bizler bu gelişin gün ve saatini asla bilemez ve hesaplayamayız. Bu bizlere kapalıdır. Mesih'in bildirdiği gibi bizlerin vazifesi sene, gün ve saati öğrenmeye çalışmak değil fakat daima bu olaya hazır olup, uyanık kalmaktır (Mat. 24:42).
Her ne kadar Rab İsa Mesih Matta 24'üncü bapta söz konusu bu ikinci geliş hakkında herhangi bir gün veya tarih vermediyse de, bu gelişin çok yakın olduğunu gösteren birçok işaretlerin var olduğunu bildirmiş ve bunları bir bir sıralamıştır. Her ne kadar Matta 24'üncü bap ilk olarak Yahudilere yönelik olup, kilisenin göğe kaldırılmasından sonra olacak büyük sıkıntı dönemiyle ilgili olsa da (Esin. 6), inanıyoruz ki, bu aynı zamanda kilisenin birinci yüzyıldaki kuruluşundan, Mesih'in yeryüzüne gelişine dek olan dönemleri de kapsamaktadır. Burada son günlerin bir işareti olarak verilmiş olan saptırıcıların belirmesi (4.11), savaşlar (6-7), zelzele ve vebaların çoğalışı (7.11) ve kıtlıklar (7) zamanımızda çok özel bir şekilde açıkça yerine gelmektedir. Bunlar açık bir şekilde bizlerin, Mesih'in gelişinin ve çağımızın sonunun tam eşiğinde bulunduğumuzu göstermektedir.
 
YAHUDİLER  DE MESİHİ BEKLİYOR
 
Tevrat’ın pek çok emir ve yasağının uygulanması, Mesih’in gelmesine bağlıdır. Yahudiler, Mesih gelmediği için ölüm cezasını uygulamazlar. Bir kimse kasten bir adam öldürmesi durumunda Tevrat’ın emri kısastır. Fakat bu hükmün uygulanması Mesih’in gelmesine bağlı olduğu için, İsrail’de bu hüküm bugün uygulanmamaktadır.
Ortodoks Yahudi inancına göre, Yahudilerin bir devlet kurabilmeleri Mesih’in gelmesine bağlıdır. Mesih gelecek, Yahudilerin düşmanlarını yenecek, bütün Yahudileri kendilerine vaat edilen kutsal topraklarda toplayacak ve orada muhteşem Tanrı Devletini kuracaktır. Dolayısıyla, Yahudi inancı açısından bir Yahudi devletinin kurulabilmesi, Mesih’in gelmesine bağlıdır.
Yahudilerde Davud soyundan gelecek ve kendilerini kurtaracak olağan üstü güçlere sahip bir Mesih inancı vardır. Yahudi din adamları bu inancın temelini kutsal kitaplara dayandırmışlardır.
         Çok ilginçtir ki: Yahudi ve Hıristiyanların iman ettikleri Mesih ve Müslümanların bekledikleri Mesih arasında çok büyük benzerlikler bulunmaktadır. Ayrıca başka inanışlarda da bu tip mehdi beklentileri bulunmaktadır. Yahudiler ve Hıristiyanlar yüzyıllardır Mesih’i Müslümanlarda 14 asırdır mehdiyi ve Mesih’i beklemekte ancak beklenen kurtarıcılar bir türlü zuhur etmemektedir.
Bu konuda şu söylenebilir ki Kur’an da Mehdi ve Mesih’in geleceği ile ilgili bir ayet bulunmamaktadır. Ancak rivayet edilen senetleri farklı onlarca hadis bulunmakta, güvenilir hadis kaynaklarında da geçmektedir. Kimileri tarafından tamamının uydurma olduğu kimileri tarafından da üzerinde şüphe olmayan bir gerçek olduğu, inkar edilemeyeceği savunulmaktadır. Ancak bu hadislerin çelişkilerle dolu olduğu da bir gerçektir. Bunun değerlendirmesi hususunda en doğrusunu Allah (c.c.) bilir demek her halde söylenebilecek en doğru söz olur.
Ancak bu inancın Müslümanların tembelleşmesindeki en büyük etkenlerden biri olduğu hususunda şüphe yoktur. Bu hadislerin şüphesiz, büyük bir kısmının doğru olduğu kabul edilse bile Müslümanlar Mehdi ve Mesih’i beklemekle mükellef değildir. Müslümanların tembelce yaşamalarının, Tevhitten uzaklaşmalarının, bidat ve hurafelere dalmalarının  ve bu tembellik nedeniyle yıllarca kafirler tarafından ezilmelerinin en büyük nedenlerinden biride kurtarıcı beklentisidir. Allah ve Resulünün emirlerini yerine getirmek Mehdisiz mümkün olmaz mı? Zulme karşı çıkmak, tağuta boyun eğmemek Mehdisiz mümkün olmaz mı? Müslümanlar imanını kaybetti, çekmedikleri acı kalmadı ama kurtuluş için hala Mehdi beklenmekte, bu arada da yüzyıllar geçmektedir.
Mehdi ve Mesih gelecek yada gelmeyecek olması hali hazırda bir önem taşımamaktadır. Müslümanların bekleyecek halleri kalmamış neredeyse imanını kaybetmek üzeredir. Fitne ve fesat İslam alemini kasıp kavurmakta, bir çok ocak sönmekte, acıların her türlüsü yaşanmaktadır. Bu durumda aciz bir şekilde kurtarıcı beklemek iman ve tevekkülün ne kadar da yanlış anlaşıldığını göstermektedir.
Sonuç olarak bu husus da Müslümanların kan kaybetmesi üzerindeki etkenlerden biri olmuştur.
 
 
Mus'ab KÖYLÜOĞLU

 

[1] ( Buhari, Enbiya, 50; Müslim, İman, 71; Tirmizi, Fiten, 54 )

[2] Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar" - Ebu Nuaym' Fevayid'in de, Tabarani de "Mucem"in de tahric etmişlerdir.

[3] Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal"

[4] Ali b. Sultan Muhammed el-Kari el-Hanefi "Risaletül Meşreb elverdi fi mezhebil Mehdi"

[5] Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal"

[6] Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal"

[7] Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar"

[8] Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal",

[9] Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar"

[10] Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar"  Hadisçiler tarafından zayıf olduğu bildirilmektedir.

[11] Al-i İmran,3/55

[12] Maide, 5/117

[13] Kur’ân Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar  Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır

[14] Elmalılı Hamdi Yazır , Al-i İmran suresi tefsirinde

[15] Tefsir’ül Münir – Vehbe Zuhayli- Al-i İmran suresi tefsirinde

[16] Prof. Dr. Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, Cilt 2, Syf: 49-50  - Tefhimu’l Kur’an , Mevdudi

[17] Nisa, 4/157-158  

[18] Maide 5/99

[19] Fatır, 35/23-24

[20] Yunus, 10/99

[21] Matta 24:30

[22] Matta 26:64; Markos 13:26; 14:62; Luka 21:27; Matta 24:27, Luka 17:24

[23] Mat. 24:30, Yu. 14:3; 21:22 vs.

 
  Toplam 189242 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
islamakidesi.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol