İslam Akidesi
  İLGİNÇ BİR BENZERLİK
 

İLGİNÇ BİR BENZERLİK
2004-12-10

 

ŞİA'DA AYETULLAH

        Kessaniye: İmamı mukaddes bir şahıs sayma, ona son derece itaat etme, ilmine kayıtsız şartsız güvenme esasları üzerine kuruludur. İmam ilâhi ilmin bir sembolüdür.

        İmamiyeler: İmamların hem zâhiren, hem de bâtınen imam olmadan öncede, imam olduktan sonra da masum olduğuna inanırlar. Onlara göre imamın her şeyi kuşatan, Allah tarafından verilmiş ledünni bir ilmi vardır. Bu ilim fiilen mevcuttur. İçtihatla elde edilen veya mümkünattan olan bir ilim değildir. İmamların varlığı, şeriatı korumaları ve onu kaybolmaktan muhafaza etmeleri için de gereklidir. İmam şeriatı hem tamamlar hem de korur. Zira imam Allah’ın yeryüzünde kıyamete kadar devam edecek bir hüccetidir. İmam yeryüzünde Allah’ın hükmünü ayakta tutan delili “vasi” diye adlandırılan vekilidir. İmamın mertebesinin peygamberin mertebesine yakın olduğu hususunda imamiler asla ihtilaf etmemişlerdir. Çünkü onlar imamın peygamberden sadece bir sıfatla ayrıldığını onunda imama vahyin gelmemesi olduğunu söylerler.

        İsmâiliyye: Bunların Batıniler diye adlandırılış sebeplerinden biride “şeriatın bir batınının ve birde zahirinin olduğuna inanmalarıdır. Onlara göre insanlar onun ancak zahirini bilebilir. Batınını ise ancak imamlar bilebilir. Hatta imam şeriatın batının batınını bilir. Bunlar bu düşünceden hareketle Kur-an’ı Kerimi çok uzak ihtimallerle tevil etmişlerdir. İnsanlarda bunu Bâtıni tevil olarak yorumlamışlardır. İlâhi feyiz Allah’ın imamlara lütfettiği bir bilgidir. İmamlarda başkalarında olmayan ilimler vardır.

        Hakimiyye: Allah’ın imama hulül (girdiği) ettiği görüşünü savunurlar.

        Nusayriyye: Nur asrın imamı üzerine doğar, onu şeriatın hakikatlerini, zahirini değil,  batınını anlamaya sevk eder.[1]

HIRİSTİYANLIKTA AZİZLİK

        AZİZ: Başarılı ve erdemli yaşamış, dindar, kutsal “Tanrı tarafından ayrılan” anlamına gelmektedir. Bir azizin yaşamı İsa merkezlidir, bu da onun yaşadığı hayatın farklılığını ifade etmeye yeterlidir. azizler dünyadan ayrılmış kimselerdir. Azizler yaşamlarıyla ve düşünceleriyle dünyadan farklıdır. “Aziz” ışığın kendisinden parladığı kişidir, kutsaldır. Çevresini aydınlatan kişidir. Azizler yeryüzünde hangi pasaportu taşırsa taşısın onlar gerçekte şimdi tam olarak görünmeyen bir Krallığın vatandaşlarıdır. Yani günah dolu bir dünyada bizlerin yaşayışı insanlara “siz neredensiniz?” diye sordurmalıdır. . Yani bu kimseler Kilisenin çıkarlarını kendi çıkarlarının üzerinde tutar. Kilisenin paklığına leke gelmesin diye gayret eder. Atanmış önderler itaat gösterir. Birlik ve uyum için özveriye hazırdır.[2]

        AZİZLER BAYRAMI: Azizler yortusu 1 Kasım günü kutlanır. Katolik kilisesine ait bu bayram Baden-Württenberg, Bavyera, Kuzey Ren-Vestfalya, Rheinland-Pfalz ve Saarland eyaletlerinde resmi tatil günüdür. Bu gün mezarlıklar ziyaret edilir ve mezarlar çiçek ve mumlarla süslenir. [3]

TARİKATLARDA EVLİYALIK

         VELİ: Sözlükte dost, hâmi, koruyucu,yardımcı ve vâsi anlamlarına gelir.

        TASAVVUFTA VELİ: Allah’ın özel dostluğunu kazanmış esrarengiz vasıfları olan, insanüstü güçlere sahip, kendisinden hep hikmetli ve kerametli işlerin hâsıl olduğu kişilerdir.

        Velilere özel bir nur verilmiştir. Onlar bu nur ile yaşar, bu nur ile ruhlarını teslim ederler ve bu nur ile mahşere gelirler. Allah’ın zikrinde kaybolmuş kimselerdir. Allah sevdiği kuluna diğer kullarından ayrı hususiyetler ve hasletler verir. Başkalarının görmediği hikmet ve tecellileri görür, işitmediğini işitir ve güç yetiremediğine güç yetirir. Çünkü ona ayrı bir nur ve yetki verilmiştir. Naz makamındadır, duaları kabul edilir, istekleri verilir. [4]

        Gerçek Rabbâni alimler, kâmil mürşidler yeryüzünde Allah’ın şahitliğini yaparlar. [5]

        Onların nazarları şifa, sözleri deva, meclisleri baştan sona sefadır.

        “Müceddid öyle bir kimsedir ki; ümmete gelen bütün feyiz ve maneviyat ancak onun sayesinde olur. Onun aracılığı olmadan hiç kimseye, irşad, hidayet, nur ve feyiz gelmez. [6]

        “Kamil mürşidin sahip olduğu yüksek ahlak, feyiz ve nurlar onun ruhaniyetinden ayrılmaz. Bu ruhaniyet zaman ve mekanla bağımlı ve sınırlı değildir.”

“Asıl veren yüce Mevlâ’dır. Mürşid sadece onun takdir ve taksimine göre dağıtım yapar.” [7]

“Veli Allah’ın özel koruması altındadır. Günahlardan muhafaza edilir. Allah onun nefsini kötü arzuları ile baş başa bırakmaz” [8]

“İlahi huzurda insanlığı temsil eder naz makamındadır.” [9]

“Kendisine sığınılan bir sığınaktır. Bir şeyler bulunması ümit edilen maden kaynağıdır.” [10]

“Hak ile batılın arasını ayırt eder, ilhama mahzardır. Yeryüzünde Allah’ın tek denebilecek dostudur.”

DEĞERLENDİRME

         Yukarıda yorumsuz olarak geçen bölümler incelendiğinde Hıristiyanlıktaki Azizler, Şia mezhebinde Ayetullah ve Tasavvufta Evliya (Mürşidi Kâmil) inancının ne kadar bir birine benzediği bariz bir şekilde görülecektir. İnsanoğlunun sevdiklerini yüceltme alışkanlığı yaratılışında vardır. Ancak bu alışkanlık insanoğlunun başına öyle büyük belalar açmıştır ki; Rabbine şirk koşmaya kadar götürmüştür. Önceleri aşırı sevgi ve yüceltme pek zarar verici olmasa da şeytanında müdahalesiyle çığırından çıkmıştır. Hz. Adem’den günümüze kadar hep başına bela olmuştur.Şöyle bir dikkatle üzerinde düşünüldüğünde Müslümanların Hıristiyanlardaki aziz inancından ne kadar etkilendiği ve Hıristiyanlara ne kadar da benzediği acı bir şekilde anlaşılacaktır.

        Hıristiyanlıkta Azizlere büyük bir sevgi ve saygı vardır. Azizler adeta dinin yeryüzündeki sahibidirler. Gördükleri bu tazim ve itibar nedeniyle bir gün gelip Allah (c.c.) katın kendilerine öylesine yetkiler vermişlerdir ki; İnsanlara dünyada iken cennetten arazi satmışlar onların günahlarının affı için kendilerinde büyük yetkiler tayin etmişlerdir.Hatta bir gün geldiğinde İncil’e bile müdahale ederek tahrif etmişlerdir. Hıristiyanlar günah işledikleri zaman bu Azizleri bulup onların yanında günahlarını itiraf ederek Allah’tan af dilerler ve günahlarının çıktığına inanırlar. Çünkü onlara göre bu azizler Allah’ın katında yetki sahibidirler, Allah tarafından ayrılmışlardır. kendilerini İsa’ya teslim etmişler, hayatlarını O’na adamışlardır. Bu nedenle onların affına vesile olurlar. Hıristiyanların bu inançlarına ayak uyduran onlara benzeyen en önemli guruplar evvela Şia mezhebinin bazı kolları ve bazı tarikatlardır.

BENZERLİKLER

 1- Hıristiyanlar Azizlerin, Şia “Ayetullah” ların, Tarikatlarda Mürşidi Kâmilin Allah (c.c.) katında özel bir yerinin olduğuna ve insanların affı için vesile olduklarına inanılır. Onlar dinin sahibidirler ve dini ancak onlar ihya eder. Yeryüzüne inen nur’un vesilesidirler. Şeriatı hem tamamlar hem de korurlar.

2- Şia ve tarikatlarda, İmamlar; Allah katından ( ledünni) bir ilme sahiptirler.

3- Şia inancına sahip olanlar, imamın, peygamberden sadece bir sıfatla ayrıldığını onunda imama vahyin gelmemesi olduğunu söylerler. Bazı tarikatlarda vahyin Risalet ve velayet vahyi olarak ikiye ayrıldığını, Risâlet vahyinin son bulduğunu ancak velâyet vahyinin devam ettiğini söylerler.

4- Şia’da ve Tarikatlarda mevcut olan inanca göre veli Allah’ın özel koruması altındadır. Ve bu nedenle onlardan batıl sâdır olmaz.

5- Hıristiyanlarda azizler Allah’ın izniyle bir zamanlar cennetten yer satıyorlardı. Şia ve bazı tarikatlarda da veliler Allah’ın nurunu onun takdirine göre taksim ederler.

6- Hıristiyanlıkta “Azizler yortusu” adı verilen azizlerin mezar ziyareti vardır. Mumlar yakılır süslenir. Şia ve Tarikatlarda da ölmüş olan büyüklerin mezarı başında onlar vesile edilerek dua edilir. Hatta bazı cahil insanlar aynen Hıristiyanlıkta olduğu gibi onların mezarı başında mum yakıp, çaput bağlarlar.

7- Şia’da ve tarikatlarda Kur'an’ın bir batını ve birde zahiri olduğu ve batınını herkesin bilemeyeceği, ona imamların yada diğer adıyla mürşidi kâmillerin vâkıf olabileceğine inanılır.

8- Allah’tan ilham alırlar, ümmete gelen bütün feyiz ve maneviyat ancak onlar sayesinde olur. Onların aracılığı olmadan hiç kimseye, irşad, hidayet, nur ve feyiz gelmez.

9-Şia’nın Hakimiyye kolunda Allah İmam’a hulül eder. Bazı tarikatlarda da aynen bu inanç olmakla birlikte vahdeti vücut inancı vardır.

        “Önümüzdeki şu perde kalktı mı ne mezhebin hükmü kalır,ne dinin.Bütün şeriat hükümleri senle benden doğar. Çünkü; bu hükümler senin canına tenine bağlıdır. Arada ben ile sen kalmayınca Kâbe nedir,havra nedir,kilise ne…Cüzi alemden geçip külli aleme varan kişi bu sırrı bilir.Burada hulul’ün da imkanı yoktur, ittihadında. Çünkü birlikte ikilik düşüncesi sapıklıktır. Hak’tan başka bir varlık yok.İster o hak’tır de ister ben hakkım de” [11]

Bütün bu değerlendirmeleri yaparken Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu konudaki şu hadisi şerifinin ne kadar da bu güne işaret ettiği görülecektir; Ebu Said el-Hudri’nin bildirdiğine göre: “Sizden öncekilerin izlerini kuşkusuz karış karış,arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar, siz arkalarından gideceksiniz.

        Dedik ki;Yahudi ve Hıristiyanlar mı?

        Ya kim olabilir? Dedi. [12]

 

 

 

 

 

 

Musab KÖYLÜOĞLU

 


[1] Mezhepler tarihi – Muhammed ebu Zehra
[2] www.presbiteryen.org
[4] Kaynaklarıyla tasavvuf 130
[5] A.g.e. sayfa 134
[6] A.g.e. sayfa 79
[7] A.g.e. sayfa 86
[8] A.g.e. sayfa 248
[9] A.g.e. sayfa 362
[10] A.g.e. sayfa 364
[11] Mustafa KARA Tasavvuf ve tarikatlar tarihi 325
[12] Buhari
 

 
  Toplam 189180 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
islamakidesi.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol