İslam Akidesi
  TEVHİD NEDİR?
 

TEVHİD NEDİR?

Önemli Not: Yazının uzun Olması, konunun daha iyi anlaşılması açısındandır. Lütfen yazının Tamamını okuyun. Her yönden delilleriyle açıklandığından dolayı biraz uzun bir yazı olmuştur...Allah Müminlerden Razı Olsun...




La İlahe illallah (Tevhid nedir?)




Hiç şüphesiz insanoğlunun ilk yaratıldığı günden bu güne kadar Allah'u Teala'nın vahyettiği en muazzam ve en mükemmel kelime, tevhid kelimesi La ilahe illallah'tır. La ilahe illallah kelimesi, küfür ile imanı, kafir ve müşriklerle Müslümanları birbirinden ayıran, Allah'u Teala'nın mü'minlere ilham ettiği bir takva kelimesidir. Kopmak bilmeyen, tutunulacak sağlam bir kulptur. Zikirlerin en faziletlisidir. Nitekim Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır.


"Zikirlerin en faziletlisi la ilahe illallah kelimesidir." (Tirmizi, 3383 - İbn Mace, 3800)


Allah'u Teala tevhid için insanı yaratmış, onun için cenneti süslemiş ve onun için cehennemi kızgınlaştırmıştır. Cihadı ve savaşı tevhid kelimesi için meşru kılmıştır.
La ilahe illallah kelimesi öyle bir kelimedir ki, şirk hariç sahibinin bütün günahlarının Allah'u Teala tarafından mağfiret olunmasına bir vesiledir. Bir kimse ne kadar Salih amel işlerse işlesin tevhid kelimesinden ve onun isteklerinden uzak bir yaşam yaşıyorsa bu amellerin kendisine hiçbir faydası olmayacaktır. Ve bir kimse ne kadar çok günah işlerse işlesin şirkten beri olduğu sürece tevhid kelimesi vesilesiyle mutlaka cennetliklerden olacaktır.
Ubade b. Es-Samid (r.a) Resulullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:


"Kim la ilahe illallaha şehadet edip Allah'ın tek olup ibadette O'na hiçbir ortak olmadığına, Muhammed (s.a.v)'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna, İsa'nın O'nun kulu, resulü ve ondan bir ruh olduğuna, "ol" kelimesinin Meryem'e yöneltildiğine, cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, ne yaparsa yapsın Allah onu cennete sokar" (Muttefekun Aleyh)


Utban (r.a) diyor ki Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:


"Allah (c.c) kendi rızasını isteyerek "la ilahe illallah" diyen kimseye cehennemi haram kıldı" (Muttefekun Aleyh)


Ebu Said el-Hudri (r.a) şöyle rivayet ediyor. Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:


"Musa (a.s) dedi ki: "Ya Rabbi! Bana, seni hatırlayıp dua edebileceğim bir şey öğret." Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Ey Musa! La ilahe illallah, de." Musa (a.s) dedi ki: "Ey Rabbim bütün kulların bunu diyorlar." Bunun üzerine Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Ey Musa! Yedi gök ve içinde bulunanlar ile yedi yer bir kefeye konsa "La ilahe illallah" da bir kefeye konsa "La ilahe illallah" ağır gelir." (Hakim ve ibn-i Hibban rivayet etmişler ve sahih demişler)


Tevhid kelimesi La ilahe illallah'ın bu derece fazilet ve önemine rağmen bu gün içerisinde yaşadığımız şu zamanda akide üzerinde gerçekleşen en büyük sapmalardan bir tanesi yine la ilahe illallah kelimesi üzerinde olmuştur. Tüm esasların ve kavramların büyük bir cehalet karanlığı içerisinde gerçek anlamlarını tamamen yitirmeleri ister istemez saf tevhid inancının da zihinlerde ilk günkü berraklığını kaybetmesine neden olmuştur. Öyle ki inanç dünyasında ve pratik hayatta la ilahe illallah tevhid kelimesi hiçbir anlam ifade etmemektedir. Artık la ilahe illallah, sadece dilde tekrar edilen bir kelimeden öteye geçmemektedir. Dilleri ile defalarca la ilahe illallah diyen ama bu söylemleri ile neleri reddetmeleri gerektiğini ve neleri kabul etmeleri gerektiğini bilmeyen insan toplulukları meydana gelmiş, diğer taraftan da bu bilgisizliği ve cehaleti mazeret kabul eden sözde alimler ve hoca efendiler türemiştir. Bu cehaletin doğal bir sonucu olarak da bir taraftan Allah'tan başka ilah olmadığını devamlı surette tekrar etmelerine karşın, günlük yaşamda Allah'tan başka her şeyi ilah edinen kitleler zuhur etmiştir.
Biz bu yazımızda Allah'ın izni ile bu konu üzerinde hak olan gerçeği Allah'ın kitabı, Resulullah'ın sünneti ve İslam alimlerinin konu üzerindeki yorumları ışığında izah etmeye çalışacağız. Acaba la ilahe illallah ne demektir? La ilahe illallah kelimesini ikrar eden bir kimseye bu kelimenin yüklediği yükümlülükler nelerdir? Kul la ilahe derken neleri reddetmeli, illallah derken neleri kabul etmelidir? Bir kimsenin Müslüman olarak isimlendirilmesi için sadece mücerred bir şekilde la ilahe illallah demesi yeterlimidir. Yoksa bu kelimeyi söylemekle birlikte bir takım şartları da yerine getirmesi gereklimidir? İşte bizler bu yazımızda tüm bu sorulara cevap bulmaya çalışacağız. Gayret bizden takdir ise hiç şüphesiz yüce Allah'tandır.


Tevhid Kelimesi La İlahe İllallah


La ilahe illallah nefiy (red/inkar) ve ispat (kabul) olmak üzere iki kısımdan meydana gelmektedir. La ilahe, ilahlığı canlı cansız ne varsa her şeyden çekip almak, İllallah ise, uluhiyete (ilahlığa) ait ne varsa sadece ve sadece Allah'u Teala'ya tahsis etmektir. Hiç şüphesiz ki "La ilahe" kelimesinin başında bulunan "La" tevhid ve şirk denizleri arasında bir settir. "La ilahe" demek, kişinin apaçık bir şekilde tüm sahte ilahları, beşeri kanun ve yasaları, Allah'ın şeriatından başka kanun ve hüküm koyan sahte ilahları red ve inkar ettiğinin apaçık beyanıdır. Diğer bir anlamıyla tevhid kelimesinin ilk kısmı olan "La ilahe" kelimesi, yeryüzünde egemenliğe soyunan sahte rableri diğer bir anlamıyla tüm tağutları inkardır. Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır.


"Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (Bakara 256)


Burada kısaca tağut kavramı hakkında bilgi vermekte fayda vardır.
Arapça bir kelime olan bu tağut kelimesi, "teğa, yetgi,tuğyanen" kelimelerinden türetilmiştir. Lügatta haddini aşmak, azgınlaşmak anlamına gelmektedir. Lisan'ül Arap'ta bu kelime hakkında şu bilgiler yer almaktadır.
"Tağut; küfürde haddini aşan manasına da gelmektedir. Allah'tan başka ibadet edilen her şey tağuttur. Tağut, putlardan olabildiği gibi cin ve insanlardan da olabilir." (Lisan'ül Arap)
İbn-i Cerir Et'Taberi tağut kelimesi hakkında şöyle demektedir: "Tağut; Allah'a karşı isyankar olup zorla veya gönül rızası ile kendisine tapınılıp mabud tutulan, gerek insan, gerek şeytan, gerek put, gerek dikili taş ve gerekse diğer her hangi bir şey demektir. Bunun tefsirinde şeytan veya sihirbaz, yahut kahin ya da insanların ve cinlerin, inat edip büyüklük taslayanların veya Allah'a karşı mabud tanınıp buna razı olan Firavun ve Nemrud gibiler veya putlar diye çeşitli rivayetlere rastlanır." (Taberi Tefsiri)
Müfessirlerden Kurtubi ise bu kavram hakkında şunları söylemektedir: "Tağutu reddin demek, şeytan, kahin, put ve bunlar gibi Allah'tan başka ibadet edilen ve sapıklığa çağıran her şeyi terk edin demektir." (Kurtubi, El'Camiu Li'Ahkam, 9/10)
Yine Tağut kavramı hakkında mücahid şunları demektedir. "Tağut kendisine muhakeme oldukları ve emirlerine itaat ettikleri insan görünümündeki şeytanlardır." (İbn-i Kesir Tefsiri: 3/1025)
İbn-i Kayyım El'Cevziyye ise şunları söylemektedir: "Tağut; kendisine ibadet edilme, bağlanılma ve itaat edilme noktasında haddini aşan kul demektir. İnsanların tağutu, Allah ve Resulü'nün kanunlarıyla hükmetmeyen, Allah'tan başka kendisine muhakeme olunan, ibadet edilen ve Allah'ın emrine dayanmaksızın, Allah'a itaat etmeksizin kendisine tabii olunanlardır. Bunları düşünür ve insanların durumuna bakarsan, insanların çoğunu Allah'a değil tağutlara ibadet ettiğini, Allah ve Resulü'nün hükümlerine değil tağutların hükümlerine muhakeme olduklarını, Allah ve Resulüne değil, tağuta itaat edip tabii olduklarını görürsün." (İbn-i Kayyim El'Cevziyye, İlam'ül Muvakkiin: 1/50)
O halde bir kimsenin kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılabilmesi için öncelikle La ilahe diyerek tüm sahte ilahlardan, yalancı rablerden, yeryüzünde azgınlık yapan tağutlardan beri olması, onları tamamen inkar etmesi gerekmektedir.
Tevhid kelimesinin ikinci kısmını ise "İllallah" oluşturmaktadır ki, bu da sadece ve sadece Allah'ın uluhiyetini kabullenmek, ilah ve rab olarak sadece Allah'tan razı olmak, kişinin hayatı ile ilgili bütün hususlarda sadece Allah'a itaat etmesi, O'nun hükmüne teslim olması ve tüm bu hususlarda Allah'a söz vermesi demektir. Bakınız Seyyid Kutub tevhid kelimesi La ilahe illallah'ın manasına dair şöyle demektedir.
"İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik etmektir. Allah'tan başka ilah bulunmadığına şahitlik ise, yüce Allah'ı tek başına evrenin yaratıcısı olduğuna ve orada dilediği gibi tasarrufta bulunduğuna, kulların ibadet kastı taşıyan davranışlarını ve hayatla ilgili eylemlerini sadece O'na sunacaklarına, Kulların yasalarını sadece ondan edineceklerine, hayatlarına ilişkin konularda tek başına O'nun hükümlerine boyun eğeceklerine inanmakla somutlaşmaktadır. Kim -bu anlamda- Allah'tan başka ilah bulunmadığına şahitlik etmezse, hiçbir zaman şehadet getirmemiş ve İslam'a girmemiş demektir. Adı, lakabı ve soyu ne olursa olsun…Hangi bölgede -bu anlamda- Allah'tan başka ilah bulunmadığına şahitlik etme gerçeği gerçekleşmezse, o bölge hiçbir zaman Allah'ın dinini din edinmemiş ve asla İslam'a girmemiş demektir." (Seyyid Kutub, Fi'zilal'il Kur'an, 5/234)
Yine İbn-i Receb el-Hanbeli tevhid kelimesini şöyle tanımlamaktadır.
"Kulun La ilahe illallah demesi, onun için Allah'tan başka ibadete layık ilah olmamasını gerektirmektedir. İlah ise: kendisine dua edilen, kendisinden istenilen, kendisine tevekkül edilen, umulan, korkulan, sevilen, yüceliğinden sakınılan, isyan edilmeyen, itaat edilen demektir. Bunlar ilahlığın özelliklerindendir. Bunların Allah'tan başkasına verilmesi caiz değildir. Her kim ilahlığın özelliklerinden birisini bir yaratılmışa vererek Allah'a şirk koşarsa La ilahe illallah sözündeki ihlasını bozmuş olur ve tevhidini gerçekleştirmemiş olur." ( İbn-i Receb El-Hanbeli, Kelimetü'l İhlas, sy:11)
Sonuç olarak bir kimse La ilahe diyerek ilahlığa ait tüm bu hususları canlı cansız ne varsa her şeyden çekip almalı, İllallah diyerek ilahlığa air tüm bu hususiyetleri sadece Allah'u Tealaya tahsis etmelidir.
Bilindiği üzere bu gün içerisinde yaşadığımız ülkenin idaresi, tamamen beşeri esaslı bir yönetim sistemine haizdir. İnsanlar yine kendileri gibi insanları belirli zaman aralıklarında kendilerini sevk ve idare etmeleri için meclise vekil olarak göndermekteler. Vekiller ise kendilerinden çıkardıkları yasa ve kanunlarla insanları sevk ve idare etmektedirler. Kendi deyimleri ile hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletin elinde yani insanların tekelindedir. İslam'a göre ise, hakimiyet ve egemenlik ancak Allah'ındır. İslam hakimiyet ve otoriteyi sadece Allah'u Tealaya tahsis ederek O'na ibadet etmeyi emretmektedir. Bu noktada fertlere düşen ise La ilahe illallah diyerek öncelikle bu parlamenter sistemin reddetmeli, onların çıkardığı yasa ve kanunlara itaat etmemelidir. Hiçbir probleminde beşer esaslı mahkemelere yetki hakkı tanımamalıdır. Çoğunluğun görüşünü doğru ve hak kabul etme esasına dayanan demokrasi dinini reddetmeli, bunu açıkça ikrar etmelidir. Sadece Allah'a yönelmeli, O'na dayanmalı ve O'na tevekkül etmelidir. Beşeri sistemlere itaat edenleri, beşeri sistemlerin muhakemelerine tabi olanları, her üç-beş yılda beşeri sistemlere iman tazeleyen cahilleri dost ve sırdaş edinmemelidir. Tüm bu anlattıklarımızın delili ise La ilahe illallah tevhid cümlesidir.
La ilahe illallah kelimesinin onu ikrar eden kimse üzerine yüklediği bir takım sorumluluklar vardır. Bunlar kişinin öncelikle Allah'u Tealayı rububiyetinde, uluhiyetinde, isim ve sıfatlarında birlemesi, ibadetlerini sadece Allah'u Tealaya tahsis etmesi daha sonra da tevhid kelimesinin ahlakıyla ahlaklanmasıdır. Rububiyet tevhidi demek, Allah (c.c.)'nun bu kainatı tek başına yarattığına, yarattıklarının sahibi olduğuna, hükmünde takipçisi olmadığına, dirilten, yaşatan ve öldürenin O olduğuna, bütün canlıların rızıklandırıcısı, her şeyin yöneticisi olduğuna, Allahtan başka hiç kimsenin ve hiçbir şeyin ne kendi nefsine ne de başkasına O'nun izni ve dilemesi olmadıkça zarar ve fayda veremeyeceğine, dualara yalnızca O'nun icabet edeceğine inanmaktır. Allah'ın kaza ve kaderine inanmakta bu tevhidinin kapsamına girer. Burada özellikle hatırlatılması gereken husus şudur: Rububiyet tevhidi Müslümanlarla müşrikler arasında kabul bakımından ortak bir tevhiddir. Yani müşriklerde Allah'ın rububiyetine inanmaktadırlar. Bundan dolayı sadece Allah'ı rububiyet noktasında tevhid etmek kişinin Müslüman olması için kafi değildir. Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır.


"(Resulüm!) De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim malik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? "Allah" diyecekler. De ki: Öyle ise (O'na asi olmaktan) sakınmıyor musunuz? (Yunus 31)


"Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir? Diye sorsan, mutlaka Allah derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar? Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Andolsun ki onlara: Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir? Diye sorsan, mutlaka Allah derler. De ki: (öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerine) düşünmezler. (Ankebut 61-63)


"Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah…" derler. De ki: (öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler." (Lokman 25)


Bu konu üzerine Şeyh Muhammed Sultan El'Hucendi şöyle demektedir: "Ey kardeşim bil ki! Resulullah (s.a.v)'in imana ve tevhide davet ettiği, savaştığı, öldürdüğü müşrikler Allah'u Teala'nın biricik rab olduğuna, bir olan Allah'tan başka bir yaratanın, rızık verenin, dirilten ve öldürenin, işleri tanzim edenin olmadığına inanıyorlardı. Dikkat et ki bu mesele gerçekten çok önemli bir meseledir. Bu meselede en önemli şey ise, senin kafirlerin ve müşriklerin yukarıda izah ettiğimiz rabb'liğe dair hususları kabul ettiklerini bilmendir. Bu imanları ile beraber onlar Müslüman kabul edilmemiş, bu şekilde iman etmeleri onların canlarını ve mallarını emniyet altına almamıştır. Bunun sebebi ise onların rububiyet tevhidini kabul etmelerine binaen, uluhiyet (ilahlık) tevhidini kabul etmemeleridir." (Muhammed Sultan El'Hucendi, Miftah'ul Cenneh, Sy: 41-42)
Tevhidin diğer bir kısmı ise uluhiyet tevhididir. Uluhiyet tevhidi; ibadeti eşi ve benzeri olmayan Allah'a has kılmak, O'na kayıtsız şartsız itaat etmek ve boyun eğmektir. İlah da kendisine ibadet edilen demektir. Uluhiyet tevhidi ilahlığı sadece Allah'u Teala'ya has kılmaktır. Tüm sahte ilahların, yetki ve otorite sahibi olduğunu iddia eden tüm sahte Rabb'lerin yetki ve otoritesini inkar etmektir. Çünkü hakim, otorite ve yetki sahibi ancak Allah'u Teala'nın bizzat kendisidir. Hüküm ve yasa vaaz eden, helal ve haram sınırlarını tayin eden, insanları sevk ve idare etme yetkisine tek başına haiz yegane ilah O'dur. İbadet ancak O'na, itaat ancak O'nun indirdiği hükümlerledir. Hiçbir kulun O'nun indirdiği hükümlerin dışında bir hükme itaat etmesi caiz değildir. Bilakis böyle bir davranış kişinin itaat ettiği hükmün sahibine ibadet etmesi olacak ve sahibini Allah'tan başka ilah edinen müşrikler seviyesine düşürecektir. Çünkü la ilahe illallah; Allah'ın düzeni ile çatışan tüm tağuti sistemleri reddetmek, onlara itaat etmemektir. La ilahe illallah, kendi heva ve hevesince kanun ve yasa vaaz eden beşeri parlamentoları, onların yasama, yürütme ve yargı organlarını oluşturan meclislerini, kendi küçük beyinlerinin bir ürünü olan anayasalarını, Allah'ın vahyinden kaynaklanmayan beşeri sistemlerin kurallarını tanımamaya dair Allah'a verilmiş bir sözdür. Çünkü La ilahe illallah, egemenliği, hakimiyeti, insanları sevk ve idare etme yetkisini kullardan alıp sadece ve sadece Allah'u Teala'ya vermektir.
İsim ve sıfat tevhidi ise; Allah'ın kendini Kur'an'da vasfettiği, Resulullah'ın (s.a.v) sahih sünnetlerinde bizlere açıkladığı üzere, bütün noksanlıklardan uzak, yani kemal sıfatlara sahip olduğuna, mahlukata benzemediğine ve bu sıfatların varlığına iptal etmeksizin inanmaktır.


La İlahe İllallah'ın Şartları


La ilahe illallah tevhid kelimesi cennetin anahtarıdır. Fertlerin ya da toplumların kurtuluşu ancak bu söze bağlıdır. Ne var ki; La ilahe illallah sadece mücerred bir şekilde de söylenen sözden ibarettir. La ilahe illallah kelimesinin, fertleri ve toplumları kurtuluşa sevk edebilmesi ancak bir takım şartları da beraberinde gerekli kılmaktadır. Nasıl ki; namaz, oruç, hac…vs. gibi tüm ibadetlerin Allah katında makbul olabilmesi için yine Allah tarafından sınırları kesin bir şekilde bildirilmiş şartları mevcut ise, La ilahe illallah kelimesinin de söyleyen kimseye yüklediği yükümlülükler ve şartlar mevcuttur. Bakınız bu konuda Hanbeli alimlerinden İbn-i Recep şöyle demektedir.
"La ilahe illallah'ı söyleyip de ona şehadet etmekten maksad cehennemden kurtulmayı ve cennete girmeyi gerektiren bir sebep olmasıdır. Bu gereklilik ise söylenen sözün şartlarının hepsinin bir arada bulunması ve onu ortadan kaldıracak bir durumun olmaması halinde geçerlidir. Tevhid kelimesini söyleyen kişide bu kelimenin şartlarından bir tanesi eksik olursa yahut da tevhid kelimesini söyleyen kimse bu kelimeyi ortadan kaldıracak bir söz veya amelde bulunursa artık bu tevhid kelimesi, söyleyeni cehennemden kurtulmasını ve cennete girmesini sağlamaz. Bu görüş Hasan ve Vehb bin Münebbih'ten nakledilmiştir. Bu konu hakkında söylenenlerin en güzel ve en kuvvetlisi bu görüştür." (İbn-i Receb El'Hanbeli, Kelimetü'l İhlas, sy:7)
Başka bir rivayette ise, Vehb bin Münebbih kendisine "La ilahe illallah cennetin anahtarı değil midir? Diye soran bir kimseye şu cevabı vermiştir:
"Elbette öyledir. Ancak o açacak anahtarın dişleri var ise. Bilindiği gibi hiçbir anahtar dişsiz değildir. Şayet sen dişleri olan bir anahtar getirebilirsen o senin için cennetin kapısını açacaktır. Aksi takdirde ise açılmayacaktır." (Buhari, Cenaiz, 3/109)
La ilahe illallah tevhid kelimesini şartlarını maddeler halinde şu şekilde kısaca belirtebiliriz:


1- Manasını Bilmek

Allah'u Teala şöyle buyuruyor:


"Bil ki Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur." (Muhammed 19)


"O'nu bırakıp çağırdıkları kimselerin şefaat etme imkanları yoktur. Bilerek hak ile şehadet edenler müstesna." (Zuhruf 86)


"Allah kendisinden başka ibadete layık ilah olmadığına adaleti ayakta tutarak şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de buna şehadet ettiler. O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, Aziz'dir, Hakim'dir." (Al-i İmran 18)


Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:


"Kim; La ilahe illallah'ın manasını bilerek ölürse cennete girer." (Müslim)


İmam Nevevi bu hadisin şerhinde şöyle demektedir: "Ehli sünnetin mezhebine göre iki şehadet kelimesi ile kalbin Allah'ı bilmesi birbirine bağlıdır. Biri bulunurda diğeri olmazsa (yani ikrar veya bilgiden biri bulunmazsa) o imanın bir faydası yoktur." (İmam Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi 2/166)
Yine aynı şekilde İmam Kurtubi, Sahihi Müslim üzerine yazmış olduğu "El'Müfhim Ala Sahihi Müslim" isimli kitabında "Sadece iki şehadet kelimesini sözle söylemek yeterli değildir" diye bir başlık atarak şöyle demiştir. "Aksine kesin olarak kalben iman etmesi gerekmektedir." (Said El'Kahtani, El'Vela Ve'l Bera, sy:40)


2- Şeksiz ve Şüphesiz Manasını Kabul Etmek:


Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"Allah' ve resulüne iman eden sonra imanında asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad eden kimseler ancak hakkıyla iman edenlerdir. Samimi olanlar da işte bunlardır." (Hucurat 15)


Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:


"La ilahe illallah Muhammedun Resulullah'a şehadet ederim. Şüphe etmeyerek Allah'a bu iki şehadetle kavuşan kul asla cennetten men olunmaz" (Müslim)


Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:


"Ey Eba Hureyre! Bu bostanın arkasında kalbi yakinen şeksiz inanarak La ilahe illallah'a şehadet eden her kim rastlarsan onu cennet ile müjdele!" (Müslim)


İmam Nevevi, Müslim şerhinde de Kadı Iyaz'dan şu şekilde bir alıntı nakletmektedir:
"Bütün Ehli sünnet mezhebine mensup selefi salihin ile muhaddis, fukaha ve ehli sünnet olan Eş'arilere göre kalben gelen bir ihlasla ve samimiyetle iki şehadet kelimesini söyleyen kimse cennete girecektir." İmam Nevevi vu açıklamanın son derece mükemmel ve yerinde olduğunu söylemektedir." (İmam Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi 2/167)


3- Bu Kelimenin Gerektirdiği Manayı Kalbiyle ve Diliyle Kabul Etmek:


Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"Onlara 'La ilahe illallah' denildiği zaman kibirlenirlerdi. Deli olan bir şair için ilahlarımızı mı terk edeceğiz derlerdi." (Saffat 35-36)




4- Hareketlerini, Davranışlarını ve Yaşantısını La İlahe İllallah'ın Manasına Uygun Düşecek Şekilde Düzenlemek:


Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"Azab size gelmeden önce Rabbinize yönelin ve O'na teslim olun. Sonra yardım da göremezsiniz." (Zümer 54)


"İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in hanif dinine tabi olandan din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim'i dost edinmiştir." (Nisa 125)


"İyilik yaparak yüzünü Allah'a çeviren kimse muhakkak sapasağlam bir kulpa sarılmıştır. Bütün işlerin sonu Allah2a döner." (Lokman 22)


"Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe iman etmiş olmazlar. Sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar." (Nisa 65)


İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle diyor: "Allah (c.c) kendi şerefli mukaddes zatına yemin ederek buyuruyor ki, bütün işlerde Allah ve Resulünü hakem tayin etmedikçe hiç kimse gerçekten iman etmiş olmaz. Onun verdiği hüküm gizli ve açık her zaman bağlanılması farz olan hak ve gerçektir. Bunun içindir ki Allah (c.c.); "Sonra aralarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar" buyurmuştur.
Yani seni hakem tayin ettiklerinde gönüllü olarak sana itaat ederler. İçlerinde senin verdiğin hükme karşı herhangi bir sıkıntı duymazlar. İç ve dışlarıyla bu hükme uyarlar. Bir karşı koyma, bir müdafaa ve münakaşa olmaksızın bütünüyle bu hükme teslim olurlar. Nitekim bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur.

"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki arzusu benim getirdiğime tabi olmadıkça hiçbiriniz gerçekten iman etmiş olmaz." (İbn-i Kesir Tefsiri)


5- Yalanlamayıp Kalbiyle ve Diliyle Tasdik Etmek:


Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"Bir kısım insanlar vardır ki: "Biz Allah'a ve ahret gününe iman ettik" derler. Halbuki onlar mü'min değillerdir. Allah'ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar. Fakat bunun farkında değillerdir. Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah'ta onların hastalıklarını artırmıştır. Yalan söylediklerinden dolayı onlar için can yakıcı bir azab vardır." (Bakara 8-10)


Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:


"Her kim La ilahe illallah Muhammedun Resulullah'a kalbiyle tasdik ederek şehadet ederse Allah (c.c) ona cehennemi haram kılar." (Müttefakun Aleyh)


Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:


"Benim şefaatim La ilahe illallah! İhlaslı olarak ve kalbinde olanı lisanı tasdik ederek, lisanında olanı kalbi tasdik ederek söyleyen kimse içindir." (Hakim)


6- İhlaslı Olmak


Yani yapılan bütün amelleri sadece Allah rızası için yapmak ve şirkten temizlenip uzak kalmak. Allah'u Teala şöyle buyuruyor:


"İyi bilinmelidir ki halis din Allah'ındır. Allah'ı bırakıp O'ndan başka dostlar edinenler: "Biz onlara ancak bizi daha çok Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" derler. Muhakkak ki Allah aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda hüküm verecektir. Şüphesiz ki Allah yalancı ve kafir olan bir kimseyi hidayete erdirmez." (Zümer 3)


"Oysa onlar doğruya yönelip her türlü şirkten temizlenmiş olarak (yani ihlaslı olarak) Allah'ın dininde O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan dinde budur." (Beyyine 5)


İmam el-Fadl İbn İyad diyor ki: "Allah rızası için, fakat Allah'ın istediği şekilde yapılmayan amelleri Allah (c.c) kabul etmez. Aynı şekilde Allah'ın istediği şekilde fakat Allah rızası için yapılmayan amelleri de Allah (c.c) kabul etmez. Allah (c.c) ancak kendi rızası gözetilerek ve Resulullah'ın sünnetine uygun olarak yapılan amelleri kabul eder."


7- Tevhid Kelimesini Sevmek


Yani kişinin La ilahe illallah kelimesini ve bu kelimeye şahitlik edenleri sevmesi, tevhide düşman olanlara da buğz etmesi, onları düşman edinmesi ve dost edinmemesi gerekir. Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır.


"İnsanlardan bazıları Allah'tan başka varlıkları ona eşler koşarlar. Onları Allah'ı sevdikleri gibi severler. Mü'minler ise en çok Allah'ı severler." (Bakara 165)


"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah; onların yerine, kendisinin onları, onların da kendisini sevdiği, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise güçlü ve şerefli olan, Allah yolunda cihad eden ve kınayanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir, işte bu Allah'ın lütfüdür. Onu dilediğine verir. Allah geniş ihsan sahibidir. Her şeyi çok iyi bilendir." (Maide 54)


Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:


"Kimde şu üç şey bulunursa imanın tatlılığını tatmış olur. Allah ve Resulü'nün kendisine her şeyden daha sevgili olması, bir kimseyi yalnız Allah için sevmesi ve Allah onu küfürden kurtardıktan sonra yine küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına korkması." (Muttefekun Aleyh)


Şeyh Muhammed Sultan el-Hucendi "Cennetin anahtarı La ilahe illallah" isimli kitabında La ilahe illallah kelimesinin faziletlerini zikrettikten sonra La ilahe illallah kelimesinin şartlarına dair şöyle demektedir:
"Ancak La ilahe illallah ile murad edilen onu sadece dil ile söylemek değildir. Yine manasından habersiz söylemek hiç değildir. Ancak La ilahe illallah kelimesinin manasını bilerek ve sadece ona inanarak ikrar ederse (söylerse) İslam dairsi içine girer, selamet yurdu cennet ehlinden olur. Ancak kim de La ilahe illallah derken Allah'tan başka yaratıcı yoktur, Allah'tan başka Rabb yoktur, Allah'tan başka rızık verici yoktur, Allah vardır ve birdir gibi cümleleri kastederse bu kelimeler onun Müslüman olması ve selamet yurdu ehlinden olması için yeterli değildir. Yukarıdaki kelimeler (Allah'tan başka yaratıcı yoktur, Allah'tan başka Rabb yoktur…vs) hiç şüphesiz doğru kelimelerdir. Ancak bu kelimeleri söylemekte müşrikler, Mecusiler, hristiyanlar, Yahudiler ve diğer insanlar ortaktır." (Muhammed Sultan El'Hucendi, Miftah'ul Cenneh, sy:38-39)


La ilahe illallah'ı Bozan Haller


İbadetlerin geçerli ve makbul olabilmesi için onları iptal eden hallerden uzak durulması gerektiği gibi, tevhidinde geçerli olabilmesi için onu bozan hallerden uzak durmak gerekir. Nasıl ki abdest, namazı ve orucu bozan haller varsa tevhid kelimesi La ilahe illallah'ı da bozan bir takım haller vardır. İbadetler onları bozan hallerin mevcudiyetiyle iptal olurlar ve geçersiz sayılırlar. Özellikle tevhid kelimesini bozan halleri bilmek kişinin imanını muhafaza etmesi için gereken en önemli bilgilerdendir. Zira tevhidin iptali demek kişinin dünya ve ahrette ebedi olarak azaba maruz kalması demektir. Bu tevhidi bozan halleri kısaca başlıklar altında sıralamakta fayda vardır.


1- Allah'a Ortak Koşmak (Geniş bilgi için Şirk Kavramı Başlığına Bakınız)


Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


"Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar." (Nisa 116)


"Kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram eder. Varacağı yer ateştir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur." (Maide 72)


2- Teşride Bulunmak


Allah'u Teala şöyle buyuruyor:


"O kendi hükmünde kimseyi ortak kabul etmez." (Kehf 26)


"Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin yargı sözü olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azab vardır." (Şura 21)

3- Allah'ın İndirdiği Hükümlerle Hükmetmemek


Allah'u Teala şöyle buyuruyor:


"Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir." (Maide 44)


4- Tağuta Muhakeme Olmak


Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:

"Şunları görmüyormusun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor." (Nisa 60)


5- Müşriklere İtaat Etmek


Allah'u Teala şöyle buyuruyor:


"Üzerlerine Allah'ın ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar, dostlarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a ortak koşanlardan olursunuz." (En'am 121)


"Gerçekten doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenlere şeytan, kötülüklerini güzel göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür. Çünkü onlar Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: "Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz." Demişlerdi. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyordu." (Muhammed 25-26)


6- Kafir ve Müşrikleri Dost Edinmek


Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"Ey iman edenler, Yahudileri de Hıristiyanları da veliler edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden kim onları veli edinirse, muhakkak o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." (Maide 51)


7- Dinin Hükümlerini Hafife Almak


Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine açıkça haber verecek bir surenin tepelerine indirilmesinden çekiniyorlar. De ki: "Siz alay edin bakalım! Şüphesiz Allah çekindiğinizi açığa çıkarandır. Andolsun onlara soracak olsan elbette şöyle diyeceklerdir: "Biz sadece şakalaşıp eğleniyorduk." De ki: "Allah ile, O'nun ayetleri ile ve Resulü ile mi alay ediyordunuz? Özür dilemeyin. Siz iman ettikten sonra gerçekten kafir oldunuz. İçinizden bir grubu affetsek bile, günahkar kimseler oldukları için diğer grubu azablandıracağız." (Tevbe 64-66)


Taberi ve başkaları Katade'den şöyle dediğini nakleder: "Resulullah (s.a.v) Tebuk gazvesinde yolda giderken münafıklardan bir kesim de önden yol alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Şu Şam saraylarını fethedecek ve Bizanslıların kalelerini zapt edecek kimseye bir bakın!" Allah'u Teala kalplerinde olanı ve aralarında konuştuklarını Resulüne haber verince şöyle buyurdu: "Şu önde gidenleri ben yanlarına gelinceye kadar alıkoyun." Daha sonra yanlarına varıp: "Siz şöyle şöyle dediniz." Diye söyleyince yemin ederek: "Biz ancak şakalaşıyor ve eğleniyorduk" dediler ve bununla söylediklerinde ciddi olmadıklarını anlatmak istediler. Bunun üzerine Allah'u Teala bu ayeti indirdi.
Bu ayetler, Allah ile, ayetleri ile ve Resulü ile alay eden kimsenin, bunu oyun, eğlence ve şaka maksadıyla yapsa dahi küfre düştüğü hususunda açık bir nasstır.ümmet arasında küfür olan bir söz veya amel ile eğlenilmesinin küfür olduğu konusunda ihtilaf yoktur.
İbnu'l Arabi şöyle der: "Onların bu söyledikleri sözler ciddi de olabilirdi, şaka da olabilirdi. Ancak ne olursa olsun bu sözler küfürdür. Çünkü küfür sözleri şaka yolu ile söylemenin de küfür olduğu hususunda ümmet arasında görüş ayrılığı yoktur. Tahkik ve ilim, hakkın; şaka ve ciddiyetsizlik ise batıl ve cehaletin kardeşidir." (el-Ahkam, 2/976)
Ebu Bekirel-Cassas şöyle der: "Bir zorlanma olmaksızın küfür kelimesini söylemek konusunda ciddi kimse ile şaka yapan kimsenin arasında fark olmadığı dalalet eder. Zira o münafıklar söyledikleri sözün oyun amaçlı olduğunu söylemişlerdi. Allah'u Teala onların alay ederek küfre girdiklerini haber verdi. Hasan ve Katade'den rivayet edildiğine göre onlar, "Şu Şam saraylarını fethedecek ve Bizanslıların kalelerini zapt edecek kimseye bir bakın!" demişlerdi. Allah'u Teala, Resulüne, onların bu sözlerini ve bu sözün ciddi ya da şaka olsun onları küfre düşürdüğünü bildirdi. Bu ayet aynı zamanda Allah'ın ayetleriyle ve dininin hükümlerinden bir hükümle alay eden kimsenin kafir olduğuna da delalet eder." (Ahkamu'l-Kur'an, 4/348)


8- Söylediklerini Reddetmeksizin ve Yanlarından Uzaklaşmaksızın Din ile Alay Edenlerle Birlikte Oturmak


Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"O size kitapta şunu indirdi: Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz vakit onlar başka bir söze dalıncaya kadar yanlarında oturmayın. Çünkü o zaman sizde onlar gibi olursunuz. Doğrusu Allah münafıkları da kafirleri de cehennemde bir araya toplayacaktır." (Nisa 140)


İbn-i Cerir et-Taberi (rahimehullah) şöyle der: "Allah'u Teala'nın ayetlerini inkar eden ve onlarla alay eden kimseler ile oturur ve onların bu küfür ve alay etmelerini dinlerseniz, onların Allah'ın ayetlerini alaya alarak isyan etmeleri gibi bir suç ile Allah'a isyan etmiş olursunuz."
İbn-i Kesir (rahimehullah) şöyle der: "Size ulaştıktan sonra nehyedileni işlediğinizde, Allah'ın ayetlerinin küfredilip alaya alındığı, noksan görüldüğü bir yerde onlarla birlikte oturmaya razı olduğunuzda ve bu konuda onlara ses çıkarmadığınızda; onların içinde bulunduğu duruma onlarla birlikte siz de ortak olmuşsunuz demektir. Bunun içindir ki Allah'u Teala, "Çünkü o zaman sizde onlar gibi olursunuz" buyurmaktadır."


9- Kişinin Allah ile Arasına Aracılar Koyması, Onlara Dua Etmesi, Onlardan Medet ve Yardım Beklemesi


Allah'u Teala şöyle buyuruyor:


"Bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye onlara ibadet ediyoruz" derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştüğü şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve kafir olan kimseyi doğru yola eriştirmez." (Zümer 3)


"Onlar Allah'tan başka kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere taparlar ve: "Bunlar Allah katında şefaatçilerimizdir" derler. Ey Muhammed! De ki: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?" Allah onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir." (Yunus 18)


İbn-i Kesir (rahimehullah) şöyle der: "Allah'u Teala putlara ibadet eden müşriklerin, "Biz bunlara ancak bizleri Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" dediklerini haber verir. Onlar kendi kanılarına göre melek şeklini verdikleri putlara yönelerek bu suretlere tapmaktadırlar. Bu suretlere tapınmalarını meleklere tapınma derecesinde tutmaktadırlar. Güya onlar Allah katında kendilerine yakın olan dünya işlerinde, rızıklarında ve muzaffer kılınmalarında Allah katında kendilerine şefaatçi olacaklardır. Bu akideleri onları bu putlara tapınmaya sevk etmektedir. Ahiret yurduna gelince; onlar zaten ahret gününü inkar etmekteydiler. Zeyd bin Eslem ve ibn-i Zeyd'den naklen Katade, Süddi ve Malik; "Biz bunlara ancak bizleri Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" ayetine dair şöyle demektedirler: "Onlar bize şefaat etsinler ve Allah katında derece bakımından bizi O'na yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz"
Beğavi şöyle der: "Katade der ki: "Onlara: Rabbiniz kim, sizi kim yarattı, yeri ve göğü kim yarattı? Diye sorulduğunda "Allah" diye cevap verirler. Yine onlara: O halde putlara ibadet etmenizin sebebi nedir, diye sorulduğunda "Bizi Allah'a yaklaştırmaları için" diye cevap verirler."
Bilinmelidir ki La ilahe illallahı bozan haller sadece bu saydıklarımızla sınırlı değildir. Ancak biz burada kısaca bu hallerin bu gün insanlar arasında yayılmış olanlarına dikkat çekmek istedik.
Yazımızın girişinde de belirttiğimiz gibi bu gün üzerinde yaşadığımız şu zamanda en büyük sapmalardan bir tanesi hiç şüphesiz tevhid kelimesi La ilahe illallah üzerinde olmuştur. Bu gün Allah'ın kitabını ve Resulullah'ın (s.a.v) sünnetini kendi hevalarınca tahrif etmeyi adet haline getirmiş bir takım kimseler Resulullah'tan (s.a.v) sahih olarak rivayet edilen bazı hadisleri dillerine dolayarak, La ilahe illallah tevhid kelimesini sadece dille ifade edilen kuru bir söz haline getirmişlerdir. Bu gün mürcienin günümüzde temsilciliğine soyunan bazı kimseler Resulullah'tan (s.a.v) "Kim La ilahe illallah derse cennete girer" şeklinde nakledilen sahih senetli rivayetler delil kabul edilerek La ilahe illallah diyen herkesin Müslüman olarak isimlendirileceğini iddia etmişlerdir. Bu kimselere göre bir kimsenin Müslüman olarak isimlendirilmesi sadece La ilahe illallah tevhid kelimesini ikrar etmesine bağlı olup, bir kişi La ilahe illallah dediği zaman ister içeriğinden tamamen habersiz olsun, isterse de La ilahe illallah kelimesini bozan fiillerde bulunsun, tevhid kelimesini ikrar ettiği için Müslüman olarak isimlendirilir. Allah'ın indirdiği hükümleri terk eden, kendi yanlarından kanun ve hüküm koyan tağutlar bu kimselere göre La ilahe illallah dedikleri için müslümandırlar. Allah'ın indirdiği kitaba değil de beşerin koyduğu yasalara itaat eden toplumlar La ilahe illallah dedikleri için Müslümandırlar. Yine bu kimselerce, La ilahe illallah dediği halde Allah'ın indirdiklerini terk eden beşeri anayasaların sahiplerini ve onlara itaat eden cahili halk kitlelerini müşrik ve kafir olarak isimlendiren davetçilerde harici ve tekfircidir. Muasır Mürcie'nin bu hususta en çok ileri sürdüğü delil Resulullah'ın (s.a.v) "Kim La ilahe illallah derse cennete girer" şeklindeki rivayet edilen hadisleridir.
Öncelikle belirtmekte fayda var ki; İslam'ın esasları ve ibadet şekilleri hakkında hüküm belirtmek, nihai bir söz söyleyebilmek için öncelikle Kur'an, sünnet ve bu iki kaynağın ışığı altında ehli ilmin, selef alimlerinin yorumları bir çerçeve de değerlendirilmelidir. Sadece tek bir hadis ile bir değerlendirme yapmak ve bir sonuca gitmek kesinlikle meşru değildir. Öncelikle konu hakkında gelen sahih rivayetlerin değişik yanıtları toplanmalı, genel olarak ele alınıp bir görüş belirtilmelidir. Üzerinde durduğumuz konu hakkında sadece Resulullah'tan (s.a.v) nakledilen "Kim La ilahe illallah derse cennete girer" şeklinde bir hadisi ele alıp fertleri ya da toplumları sadece mücerret bir şekilde anlamını bilmeden, gerekleri ile amel etmeden Müslüman olarak isimlendirmek asla mümkün değildir. Evet Resulullah (s.a.v) La ilahe illallah tevhid kelimesini ikrar eden kimseleri cennetle müjdelemiştir. Ama bu konu hakkında gelen diğer rivayetleri ve bu rivayetlere dair hadis alimlerinin ve fakihlerin görüşlerini bir kenara atarak "Sadece La ilahe illallah demesi kişinin Müslüman olarak isimlendirilmesi için yeterlidir" şeklinde bir vehimde bulunmak bizce büyük bir cehaletten başka bir şey değildir. Alimler La ilahe illallah kelimesi hakkında gelen rivayetleri yazımızın devamında da görüleceği üzere hep bir bütün olarak değerlendirmişlerdir. O halde bizler bir kimsenin Müslüman olarak isimlendirilebilmesi için bu kimsenin tevhid kelimesini söylerken hangi şartları da yerine getirmesi gerekli olduğunu izah ederken ehli ilmin bu değerlendirmelerini göz önünde tutmamız gerekmektedir. Bakınız imam Nevevi, "Kim La ilahe illallah derse…" şeklinde gelen rivayetler hakkında şu yorumu yapmaktadır.
"Said İbn-i Müseyyeb ve seleften bir grup -bu hadisler farzlar ve yasaklar nazil olmadan önce idi- demişlerdir. Bazıları bu hadislerin manası kapalıdır. Açıklamaya ve izah edilmeye muhtaçtırlar demişlerdir. Bazı alimler her kim şehadet getirirde onun hakkını ve farzlarını yerine getirirse demişlerdir. Hasan el-Basri ise bu hadisler pişman olarak tevbe eden bu halde ölen kimse hakkındadır demiştir." (İmam Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi 2/167)
Ebu Amr İbn-i Salah, sadece La ilahe illallah demekle cennete girileceğini ifade eden hadisler hakkında şöyle demektedir.
"Bu hadislerin, zahiri manalarını tevil hususunda rivayetler ravilerden dolayı kusurlu ve eksik olabilir. Bununla beraber Resulullah (s.a.v) putperest kafirlere hitap ederken bir kısaltma yapmış olması da caizdir." (İmam Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi 2/168)
Genel olarak bu hadisler hakkında bir çok tevil yapılmış ancak kesinlikle bugünün tahrifçileri gibi La ilahe illallah kelimesi sadece kuru bir söylem olarak telakki edilmemiştir.
Bu konuda Resulullah'tan (s.a.v) sahih olarak nakledilen hadislerden bir tanesi şu şekildedir:


"İnsanlarla Allah'tan başka ilah yoktur deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Şimdi kim Allah'tan başka ilah yoktur derse malını ve canını benden korumuş olur. Hakkıyla olması müstesna ve hesabı Allah'a kalmıştır." (Sahihi Müslim, 2/8 Hadis No:32)


Bu hadiste fertlerin ya da toplumların üzerlerinden kılıcın kaldırılması, mal ve can emniyetlerinin sağlanması bir başka ifadeyle Müslüman olarak isimlendirilmeleri La ilahe illallah kelimesini ikrar etmelerine, söylemelerine bağlanmıştır. Ancak burada Resulullah (s.a.v) Allah'tan başka ilah yoktur deyinceye kadar… sözünden kasıt La ilahe illallah'ın manasını öğrenip söyleyinceye kadar demektir. Hadiste geçen -deyinceye kadar…- kelimesinden kasıt, sadece telaffuz etmek değil, öğrenip söyleyinceye kadar demektir. Çünkü kavletmek (söylemek) bilerek söylemeyi gerektirir.
Bakınız bu hadis hakkında Müslim şarihlerinden kadı Iyaz şöyle demektedir:
"Mal ve can dokunulmazlığının La ilahe illallah diyenlere mahsus oluşu imana icabetin ifadesidir. Bu sözle kastedilenler Arap müşrikleri olan putperestler ve bir Allah'ı tanımayanlardır. İlk defa İslam'a davet olunanlar ve bu uğurda kendileri ile harp edilenler bunlardır. La ilahe illallah kelimesini telaffuz edenlere gelince onların dokunulmazlığı için yalnız La ilahe illallah demeleri kafi değildir. Çünkü onlar bu kelimeyi küfür halinde ike söylemektedirler. Zaten Allah'ı birlemek onların itikadları cümlesindendir." (İmam Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi 2/156)
Yine Müslim şarihlerinden Hattabi bu hadis üzerine şöyle demiştir:

"Malumdur ki bununla ehli kitap değil putperestler kastedilmiştir. Çünkü ehli kitap olanlar Allah'tan başka ilah yoktur derler de yine de tepelerinden kılıç inmez." (İmam Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi 2/156)

İmam Kurtubi Tevbe suresi'nini 5. Ayetinde geçen "…O haram aylar çıkınca müşrikleri bulursanız öldürün" ibaresini tefsir ederken bu hadisi zikrederek şöyle demektedir.
"Asıl kaide şudur: Öldürme eğer şirk sebebiyle söz konusu ise, şirkin son bulmasıyla öldürme fiilde ortadan kalkmaktadır. Tevbe suresinin 5. Ayeti kerimesi tevbe ettim diyen bir kimsenin fiilleri arasına tevbenin hakiki bir tevbe olduğunu ortaya koyan hususları da eklemedikçe bu sözü ile yetinilmeyeceğine delildir." (Kurtubi, el'Camiu Li'Ahkam, 8/135)
Yine Ebu Bekir İbn'ül Arabi Tevbe Suresi'nin 5. Ayeti ile yukarıda zikrettiğimiz hadisi kastederek "Bu şekilde Kur'an ile Sünnet birbirini desteklemektedir" demektedir.
Görüleceği üzere kişinin La ilahe illallah demesi ile birlikte şirke de tevbe etmesi gerekmektedir. Nitekim Tevbe suresinde ifade edilen "(O müşrikler) eğer tevbe ederlerse…" ayetini müfessirlerin hemen hemen tamamı şirkten tevbe ederlerse şeklinde yorumlamışlardır. O halde La ilahe illallah diyen bir kimsenin öncelikle üzerinde bulunduğu şirk fiillerini, şirk itikadını değiştirmesi, bundan beri olduğunu itiraf etmesi gerekmektedir. Nitekim Kadı Iyaz'dan yaptığımız alıntı açık bir şekilde göstermektedir ki; La ilahe illallah'ın ilk şartı ferdin üzerinde bulunduğu şirk itikadını reddetmesidir. Fertler ya da toplumlar La ilahe illallah kelimesini zikretmelerine rağmen küfür ve şirk içerisinde iseler bu kelimeyi defalarca söylemeleri onları Müslüman kılmayacaktır. Şayet bir kimse Allah'ın varlığına iman etmeme ve Allah'ı inkar etme gibi bir küfür inancına sahip ise öncelikle La ilahe illallah diyerek bu inancından beri olduğunu itiraf etmesi gerekmektedir. Başka bir kimse, Allah ile kendisi arasına vasıtalar, vesileler koymak suretiyle bu vasıtaların kendisine fayda ve yarar verebileceğine inanıyorsa bu inancının aksine belirten bir söz sarf etmedikçe La ilahe illallah demesi kendisine Müslüman ismini vermeyecektir. Yine aynı şekilde fertler ya da toplumlar günümüzde olduğu gibi Allah'ın yeryüzündeki hakimiyeti noktasında O'na şirk koşuyorlar, Allah'tan başka hakim ve otorite sahibi kabul ediyorlar, beşeri kaynaklı ideolojilere göre hayatlarını tanzim ediyorlarsa, bu şirk fiillerinden beri olmadıkça ya da beri olduklarını ikrar etmedikçe Müslüman olarak adlandırılmayacaklarıdır. Kısacası kişi La ilahe illallah kelimesini söylemeden önce ne tür bir şirk küfür inancında sahip ise, La ilahe illallah diyerek bu itikadını reddettiğini, sahip olduğu küfür ve şirk inancından beri olduğunu açık bir şekilde dile getirmesi gerekmektedir. Eğer bir kimse La ilahe illallah demesine rağmen rağmen üzerinde şirk ve küfür itikadını bulunduruyorsa, lafzi ve ameli olarak küfür ve şirk itikadına sahipse La ilahe illallah kelimesini günde binlerce kez ikrar etmesi, söylemesi hiçbir anlam ifade etmemektedir. Nitekim Kadı Iyaz'ın "La ilahe illallah kelimesini telaffuz edenlere gelince onların dokunulmazlığı için yalnız La ilahe illallah demeleri kafi değildir. Çünkü onlar bu kelimeyi küfür halinde iken söylemektedirler" sözü ve Hattabi'nin "Çünkü ehli kitap olanlar Allah'tan başka ilah yoktur derler de yine de tepelerinden kılıç inmez" sözü, bunu açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü kitap ehli olan Yahudi ve Hıristiyanlar La ilahe illallah sözünü söylemelerine rağmen küfür ve şirk inancına sahip oldukları için Müslüman olarak isimlendirilmemişlerdir. Yine Hz.Ebu Bekir La ilahe illallah demelerine rağmen Beni Hanife kabilesi ile savaşmış canlarını ve mallarını helal saymıştır. Aynı şekilde Hz. Ali La ilahe illallah demelerine rağmen şirk ve küfürde aşırı giden bazı kimseleri yaktırmıştır. Bakınız kişinin Müslüman olabilmesi için bilinen şirk itikadını terk etmesine dair İmam Muhammed Hasan eş'Şeybani şöyle söylemektedir:
"Bir kimse İslam'dan önceki inancını reddeden bir şey söylerse ona zahiren Müslüman hükmü verilir. Kalbindeki gerçek inancı öğrenmemiz mümkün değildir. Bu yüzden dili ile ikrar ettiği şeye göre muamele ederiz. Bu kimsenin İslam'dan önceki inancına zıt bir şey ikrar etmesi eski inancını değiştirdiğini gösterir." (Şerhi Siyer'ül Kebir, 1/150)
Sonuç olarak diyoruz ki, Allah'ın kulları üzerindeki yegane hakkı, kulların Allah'ı tevhid etmeleri, La ilahe illallah diyerek her türlü ilahtan, yeryüzünde azgınlaşan tağutlardan, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen zalimlerden beri olması ve sadece Allah'a ibadet etmesi, O'na yönelmesi ve itaat etmesidir. Kim ki bu şekilde Allah'ı birlerse kendisi için ebedi bir cennet vardır. Ancak kim La ilahe illallah dediği halde Allah'a şirk koşarsa, tevhid kelimesini bozan hallerden bir hal ile Allah'a kavuşursa o kişi için ancak ebedi bir cehennem vardır. Rabbimizden bizleri cehennem azabından korumasını dileriz. Allahumme Amin… 

Abdullah PALEVİ

 
  Toplam 189574 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
islamakidesi.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol