İslam Akidesi
  ''GAVS, KUTUP” SAFSATASI
 

''GAVS, KUTUP” SAFSATASI 

Mitolojik bir masal! Yüce ALLAH'ı rububiyet ve uluhiyetten soyutlama ve

felsefede "aklı evvel", Hıristiyanlık'ta "kelime" ve tasavvufta "kutup" olarak

adlandırılan batıl bir kuruntuya giydirmeye yönelik bir uydurma!

Bu masala göre kutup ferdiyet makamına oturan en mükemmel insan yahut

yer yüzünde her zaman ALLAH'ın nazargâhı olup bütün varlıkların işlerinin

elinde meydana geldiği tek kişidir. Açık ve gizli yardımcılarıyla birlikte ruhun

vücutta yayılması gibi bütün kainatta sirayet eder, ulvi ve sufli alem üzerine

hayat ruhunu saçar. Darda kalan kişilerin kendisine sığınması ve ondan imdat

istemesinden dolayı gavs olarak da adlandırılır.

Tasavvufçulara göre kutup iki türlüdür.

Biri hâdis veya duyularla algılanan

(nissî)'dir. Yukarıda sözünü ettiğimiz kutup budur. Diğeri ise kadîm yahut

manevi kutuptur. Bu da Hakikati Muhammediyye'dir.

el-Kaşanî şöyle

diyor: "Kutup, ya madde alemindeki yaratıklara nisbetle kutuptur ki ölünce

ona yakın bedel yerine halife olur, ya da gayb ve şehadet (madde)

alemindeki bütün mahluklara nisbetle kutuptur ki onun yerine ne bir bedel

halife olur ne de bir başka yaratık yerini tutar. Bu da şehadet aleminde

birbirini takibeden kutupların kutbudur. Ondan önce ne bir kutup olur ne

yerine başkası geçer. O da "Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım"

ifadesinde sözü edilen Mustafa (Muhammed)'in ruhudur."

Tasavvufçulara Göre Kutupluk:

Ticani tarikatının kahini Ahmed et-Ticani şöyle diyor: "Kutupluk bütün

ayrıntılarına kadar alemin tümünde Hakk'a (ALLAH'a) hilafeti uzmadır. Rabb'ın

ilah olduğu her yerde kutup işlerin idaresi ve ALLAH'ın uluhiyeti altında olan

herkes hakkında hükmün yerine getirilmesidir. ALLAH'tan, ne olursa olsun,

yaratıklara her şey ancak kutbun hükmü ile ulaşır. Zerresine varıncaya kadar

alemdeki her varlığın varlığını sürdürmesi kutbun ruhaniyeti ile olur. Kutupsuz

bütün kainat, ruhu olmıyan hayaletlerden ibaret olur. Bütün varlıkların ruh ve

hayat kazanmaları ancak kutbun onlarda hakim olmasıyla mümkündür.

Evliyanın mertebelerinde de kutup tasarruf eder. Onun zevki dışında ariflerin

ve evliyanın hiçbir mertebesi olmaz. Hepsinde tasarruf eden ve sahiplerine

kaynaklık eden odur. Bütün alem onun sayesinde rahmet görür. Varlıkların

varlıklarını devam ettirmeleri ancak onun sayesindedir. Bu da ondan bütün

kullara bir rahmettir. Alemde var olması küllî ruhu için bir hayattır. ALLAH ulvi

ve süfli alemleri onun nefesiyle destekler. Zatı soyut bir aynadır. Herkes istediğini onda görür."

"ALLAH'ın kutba ikramlarından biri, alemin varlığından önce ve sonrasının

bilgisini öğretmesi, nihayeti olmıyanı bildirmesidir. Bütün varlıkların nizamının

kendisiyle kaim olduğu bütün isimleri ona öğretmesidir. ALLAH'ın bütün

sırlarına muttali kılması, bütün feyizlerini ona vermesi ve ilminin ihata ettiği her şeyi ona bildirmesidir."

"Hiçbir dönemde Kutbu'l-Aktap ile peygamberler arasında bir perde

bulunmaz. ALLAH'ın peygamberi gayb ve şehadet aleminde nerede olursa

olsun Kutbu'l-Aktab'ın gözü onu görmekte ve ona bakmaktadır. Hiçbir lahza ondan gizli kalmaz."

Tasavvufçuların tanrılaştırdığı, kendisinden tapılan, korkulan ve umulan bir

rab meydana getirdiği bu masal hakkında bir kanaat sahibi olmak için bunlar yeterlidir.

Kutb'un Yardımcıları

1- İmâmân (iki imam): Kutbun iki veziri mesabesindedir. Biri melekut, diğeri

mülk alemi ile görevlidir.

2- Evtadı Erbaa (dört kazık): Bunların üç kişi olduğu da söylenir. Zamanın

kutbu ölünce onlardan biri onun yerine geçer. Bilgileri Kutbu'l-Aktab'tan bir

feyizdir. Bunlar ölecek olursa bütün alem bozulur.

3- Ebdal (bedeller): Bedel, velisi göçmüş olan bölge ruhlarının toplandığı

ruhani bir hakikattır. Sayıları kırktır. Yirmi ikisi Şam'da, on sekizi Irak'tadır.

4- Nuceba' (soylular): Bunlar Ebdal'dan aşağıdırlar. Yerleri Mısır'dır. İşleri

yaratıkların yüklerini taşımaktır. Yetmiş kişidirler.

5- Nukeba' (başkanlar): Sayılarının üçyüz veya beşyüz omlduğu söylenir.

Görevleri, yerin altındaki gizlilikleri ortaya çıkarmaktır.

Tasavvufçuların ahmak hayalleri ve gülünç hurafeleriyle uydurdukları masal

ülkesinin hiyerarşisi bunlardır. İnsanları arzularına ram etmek, ALLAH'tan

korkar gibi kendilerinden korkmak ve bütün arzularına boyun eğdirmek,

kulların kaderlerinde ve ruhlarında tasarruf yetkileri olduğunu telkin etmek

için uydurdukları masal ülkesi budur. Yaşıyanların iman ve rızıklarını çalmak,

ölenlerin de kefenlerini soymak için tasavvufçuların ALLAH'ın egemenliğine ve

birliğine karşı ortaya attıkları hayal ülkesi budur. Bütün bu işleri tasavvuf

bürokratları yaptığına, insanların ruhları, rızıkları, ecelleri, kaderleri ve

hayatları üzerinde bu şekilde tasarruf ettiklerine göre, acaba ALLAH,

peygamberlerine ve meleklerine ne kalmış olur? Başka bir ifade ile, ALLAH'a,

peygamberlere ve meleklere ve ihtiyaç kalır? ALLAH zalimlerin, kafirlerin ve

müşriklerin uydurduklarından münezzehtir. Yerlerin ve göklerin mülkü ve

hakimiyeti O'nundur. Kafirler, münafıklar ve müşrikler istemese de!

İsterseniz bu masalı bir de Molla Cami'den dinliyelim. Bilindiği gibi Molla Cami

nerede bir Şii batınî varsa hepsini veli olarak ilan etmiş ve Nefahatu'l-Üns

Min Hadarati'l-Kuds kitabına almıştır. Günümüz harfleriyle de Türkçe

tercümesi olduğu için vatandaşların bir nevi el kitaplarından olmuştur.

Tasavvufun meşhurlarından biri olarak bu masalı bir de ondan dinliyelim:

"Şeyh Muhyiddin Arabiden şöyle nakledilmiştir:

Hakikatta Hz. Muhammed'in

kutbları iki türlüdür. Biri peygamberimizin bi’setinden önce olanlardır. Bunlar

sayıları üç yüz on üç tane olan peygamberlerdir. Diğeri bi'setten sonra

gelenlerdir. Bunlar kıyamet gününe kadar on iki kutubdur. Yani on iki menzil

üzerine deveran ederler. Her biri bir peygamberin izi üzerindedir. Bir bölgede

veya bir tarafta, yedi bölgedeki ebdal gibi, insanlardan bir topluluğun işi bir

kutba havale edilmiştir. Zira her iklimde bir bedel vardır. O da o iklimin

kutbudur. Bunlar dört evtad gibidirler. Onlarla ALLAH doğuyu, batıyı, kuzeyi,

güneyi muhafaza eder. Halkı mümin veya kafir her memleketin bir kutbu

olduğu gibi, ALLAH velilerinden biri ile o memleketi muhafaza eder.

Yine makam sahiplerinden her birinin bir kutbu vardır ve o onların zamanında

işlerin merkezi olmuştur. Onlara Kutbu'l-Ârifin, Kutbu'l-Muhibbin, Kutbu'l-

Mütevekkilin, Kutbu'z-Zahidin, Kutbu'l-Âbidin denir. Bunlar sadece kendine

hasredilmiş değillerdir. Peygamberimizden sonra geleceğini söylediğimiz on iki

kutup bu ümmetin işlerini üzerine almışlardır. Nitekim alemdeki cisimlerin

yörüngesi on iki tanedir. İbadet için yalnız başına bir tarafa çekilenler

bunların dışındadır. Bunlar bir topluluktur ki kutb dairesinin dışındadırlar. Hızır

ve iki Hatem onlardandır. Bi'setten evvel peygamberimiz de onlardandı. On

iki kutup şunlardır:

1- Hz. Nuh'un izinde olanlar. (Sıfatları sayılmakta ve ALLAH'a mahsus sıfatlarla donatılmaktadır. Aynı şekilde diğer kutupların da sıfatları sayılmaktadır).

2- Hz. İbrahim'in izinde olanlar.
3- Hz. Musa'nın izinde olanlar.
4- Hz. İsa'nın izinde olanlar.
5- Hz. Davud'un izinde olanlar.
6- Hz. Süleyman'ın izinde olanlar.
7- Hz. Eyyub'un izinde olanlar.
8- Hz. İlyas'ın izinde olanlar.
9- Hz. Lut'un izinde olanlar.
10- Hz. Hud'un izinde olanlar.
11- Hz. Salih'in izinde olanlar.
12- Hz. Şuayb'ın izinde olanlar. (Her birine ait olan sure ve her birinin tasarruf alanları, yetkileri anlatılmaktadır).Futuhat-ı Mekkiye'de ayrıca Recebiler denilen ehlullahtan bir zümre anlatılır.

Bunlar kırk kişidirler. Ne fazla ne eksik. Recep ayının ilk gününde sanki gökler

onlar üzerine çökmüş gibi bir kenara çekilirler. Asla bir harekete güçleri

yoktur. Ne ayak üzere durabilirler, ne oturabilirler... Bu taifeden Recep

ayında birçok tecelliler, keşifler ve gayba muttali olmak gibi haller meydana

gelir. (İbn Arabi'nin onlardan birini gördüğünü, bu Receb'in Rafıziler'i
simalarından tanıdığını kaydeder).

İmâmân; iki şahıstır. Biri gavs (Kutbu'l-Aktab)'ın sağındadır. Nazarları alemi

melekûtadır. Ona Abdurrab denir. Biri de solundadır. Nazarları alemi

melekedir. Ona Abdulmelik denir. Mertebe bakımından bu İmam Abdurrab'dan daha faziletlidir.

Evtad: Alemin dört rüknünde dört kişidirler. Biri doğudadır ve adı

Abdulhay'dır. Biri batıdadır ve adı Abdulalim'dir. Biri kuzeydedir ve adı

Abdulmürid'dir. Biri de güneydedir ve adı Abdulkadir'dir." (Ondan sonra ebdal, nuceba, nukeba, rukeba ve hususiyetleri, görevleri anlatılır).

Üçler, yediler, kırklar gibi halk arasında yaygın olan batıl inancın bu masallara

dayandığı anlaşılıyor. Nitekim Hızır'ın kişiliği etrafında örülen masallar ve

uydurulan hikayeler de bu inançlara dayanmaktadır. Çünkü gayb ricali,

mukaddes ruhlar, nukeba, nuceba, rukeba, evtad, ebdal, aktab, gavs, gavsı

azam gibi Batınî Şii memleketin kurmayları yahut erkanı toplumun zihinlerine

mukaddes inanç olarak sokulmuş ve bir inanç sistemi haline getirilmiştir.

Zaten tasavvuf Şii-Batıniliğin aldatıcı maskesinden ibaret değil midir?!

İbn Arabi En Büyük Kutup!

Aktab, evlad ve ebdal için İbn Arabi bu nitelikleri saydıktan sonra haliyle

kendini bu ünvanlardan biriyle niteliyecektir. Ne var ki aşağı bir ünvanı yahut

küçük bir mertebeyi kendine yakıştıracağını sanmayınız. Onun için

kendisinden büyük bir kutbun bulunmadığı en büyük kutup olarak kendini ilan

etmekte ve şöyle demektedir:

"Bu asırda ubudiyet makamında benim kadar tahakkuk eden birinin olduğunu

bilmiyorum. Çünkü Rasûlullah'a veraset hükmüyle ubudiyet makamında

hedefe ulaştım. Ben, âlemde hiçbir kimse üzerinde rububiyetin bir hevesi

olduğunu bilmeyen halis ve muhlis bir kulum. (Yahut alemde rububiyette

gözü olan benden başka kimse yoktur). ALLAH bu makamı kendisinden bir

bağış olarak bana verdi. Onu amel ile elde etmedim, sadece ALLAH'ın vergisidir."

Görüyorsunuz, İbn Arabi kendini hiçbir zirvenin boy ölçüşemiyeceği bir

zirvede koyuyor ve herhangi bir kimse kendisinden bu tercihin ve seçimin

delil ve belgesini sormaması için bunun kendisine ALLAH tarafından verildiği yalanını söylüyor.

Bu şekilde İbn Arabi, şeytanın hasta tasavvuf zihniyetine çizdiği gizli devlet

üzerinde taç giymiş bir melek veya hükümdar olarak kendini ilan ediyor.

Kendini kutupların kutbu, peygamberin varisi ve bilginlerin bilgini olarak

empoze ediyor. Kendisinden sonra gelen ve yolunu izliyen bütün tasavvuf

şeyhleri de bu yalanını onaylıyor, kendisine şeyhi ekber ve (kibrit-i ahmer) bulunmaz elmas diye niteliyorlar.

Felsefeyi, eski dinleri ve her döneminde cahiliyye hurafelerini ezberleyip bir

sentezini yapan bu zındık, bu sapık inançlarını ahmak, putperest ve cahiliyye

akidebi halinde insanlara sunabilmekte, ona tilkiden daha kurnaz bir ustalıkla

âyet ve hadislerden bir kılıf giydirmektedir. Bu kılıfla bu putperest inanç cahil

müslümanlar arasında velayetin zirvesi ve kutupların kutbu olarak

yayılabilmekte, asırlar boyunca batılın simsarları bunun ticaretini yapmaktadır.

Tasavvufçular kendilerine göre velayeti mertebelere ayırmışlardır. Kimileri

bunları gavsı azam dedikleri velilerin en büyüğü ile başlatmış, ondan sonra

evtad, aktab, ebdal, nuceba, nukeba, urefa gibi kısımlara ayırmışlardır.

Kur'ân-ı Kerîm'den ve Rasûlullah'ın sünnetinden az da olsa nasibi bulunan bir

müslüman bu konuda tasavvufçuların söylediklerinin ALLAH'ın kitabı ve

Rasûlullah'ın sünnetiyle uzaktan yakından bir ilişkisi bulunmadığı, düpedüz

yalan ve iftira olduğunu anlar. Ama tasavvufçular batın dünyasında gavs,

aktab, evtad, ebdal, nuceba, nukeba, urefa gibi isimlerin egemen olduğu bir

devlet kurmak istemiş ve bu esrarengiz güçlerle insanları boyundurukları altına almak istemişlerdir.

Bu alanda tasavvuf düşüncesini okurken insan, tasavvufçuların bu yollarla

insanları nasıl kul köle edip sömürdüklerini ve esrarengiz hurafe dinlerine

onları nasıl soktuklarını görünce hayretler içinde kalır. Zira insanlara yerde,

gökte ve bütün yaratıklar üzerinde egemenliğin esrarengiz devletlerinin

yöneticileri olan bu isimlerin elinde olduğunu, onların arzularına boyun

eğmiyen insanları velilerinin dünya ve ahirette bedbaht edeceğini telkin

etmişlerdir. Halbuki sözünü ettikleri bu veliler bazan hayatta olup okuma

yazma bilmiyen koyu cahiller, bazan ölüp gitmiş ve kemikleri çürümüş

zalimler, fasıklar, bazan yollarda ayaklarına işeyen veya kaldırım kenarlarında

geceleyen meczuplar ve bunaklar, bazan zina eden ve içki içen fasıklar,

hatta ibadet teklifinin kendilerinden kalktığını iddia eden kafirler, bazan

hayat boyu su ve sabunla yıkanmayıp guya fakirler için tasarruf yapan

murdar ve pis kişilerdir. Bununla beraber bu murdar ve fasık kişilerin gaybı

bildikleri, yerde ve göklerde kendilerine gizli hiçbir şeyin bulunmadığı, her

şeye güçlerinin yettiği ve iradelerine karşı kimsenin gelemediğini iddia ederler.

Mutarrif Bin Abdullah, babasından naklediyor; “Amir oğullarından bir kaç kişi

ile Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in yanına geldik. Bunlar; “Sen bizim

babamızsın, Sen bizim seyyidimiz (efendimiz)sin, sen bizim en faziletlimizsin,

sen bizim en büyüğümüzsün, sen parlak kasesin, sen şöylesin, sen böylesin

demeye başladılar. Bunun üzerine Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem buyurdu ki;

“Ne söyleyecekseniz söyleyin, şeytan sizi şaşırtıp durmasın.”[1]

Bu hadis, peygamber sallALLAHu aleyhi ve selem için; “seyyidina” ifadesini

kullanmanın bile hoş görülmediğini gösteriyor

Ebi Bekre r.a.’den; “Birisi Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in yanında

birisini övdü. Bunun üzerine buyurdu ki;

“Sana yazıklar olsun, arkadaşını boğazladın. Eğer biriniz muhakkak kardeşini

övecekse, ve onu dediği gibi biliyorsa; “Ben onu şöyle zannediyorum” desin.

ALLAH o kimseye yeter, hesabını görücüdür. Kesinlikle ALLAH katında hiç kimseyi temize çıkarmayın.”[2]

Bu hadisi şerifte sufilerin şeyhlerine “gavs” “kutbuz zaman” “şefaatçimiz”

diye aşırı tazimlerine bir ihtar vardır.


[1]- Kitabus Samt(73) Buhari Edebül Müfred(211) Ebu Davud(4806) İbni Hibban(2128) Ahmed(4/25) Nesai Amelül Yevm(245) Iraki el Muğni(3/999 Zübeydi İthaf(7/466) sahihtir.
[2] Kitabus Samt(597) Buhari(7/87) Edebul Müfred(333) Müslim(4/2296) Ebu Davud(4/252) Ahmed(5/41)

 
  Toplam 189583 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
islamakidesi.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol